Hafız Muharrem İnce!
Bizim milletimizin dindarlığı, dinine düşkünlüğü hepimizin malumu. Her ne kadar uzun yıllar boyunca toplumu dinden uzaklaştırma, Batılılaştırmayla birlikte İslam’dan uzaklaştırma çabası...
Bizim milletimizin dindarlığı, dinine düşkünlüğü hepimizin malumu. Her ne kadar uzun yıllar boyunca toplumu dinden uzaklaştırma, Batılılaştırmayla birlikte İslam’dan uzaklaştırma çabası bir sistematiğe dönüştürülmüş olsa da milletimiz nazarında din, hala en önemli unsurlardan olmaya devam ediyor.
Gerçi dinin başat konumu sadece bizim topluma özgü bir durum değil. Kültür ve medeniyetin temelini oluşturan faktörlerin başında da din, ilk sıradaki yerini hep korumuştur.
Her ne kadar Batı toplumu gün geçtikçe sekülerleşen bir görüntü verse de yönetim ve karar mekanizmalarının tüm projelerini din/Hristiyanlık/Antiİslamizm üzerine inşa ettiklerine şüphe yok! Din/Hristiyanlıkla arasında uçurum açmış gibi görünen Batı toplumu için İslamafobia kuşatmışlığı dahi din-insan ilintisini göstermesi açısından önemli.
Batının olanca sekülerizmine karşılık bizim toplumun dindarlığı -en azından- dine olan hürmeti şekilsel değişikliğe, dinsizleştirme çabalarına rağmen hep mukim olacak gibi görünüyor.
Toplumsal dokunun inançla harmanlanmış hali beraberinde oportünistler için bir istismar odağına dönüştürme ihtimalini de doğuruyor. Özellikle siyasi arenada, kazanma odaklı hareket edilmesi dinin kullanılması olasılığını artırıyor. Siyasi tarihimiz, bunun örnekleriyle dolu.
İletişimin daha sınırlı olduğu dönemlerde bu minvaldeki girişimlerin toplum üzerinde daha kesif bir etkiye yol açtığını söylemek mümkün. Artık bir tık ile siyasetçinin şeceresinden yaşam biçimine ilişkin her türlü detaya ulaşan toplumu dindarlık iddiasıyla kandırmak eskisi kadar kolay değil.