2002’den 2019’a Vesayet ve İktidar Mücadelesi
Oligarşik bürokrasiler, yaptıkları ya da yapacakları işlerde seçilmişlere tabi olsalar da günümüz bürokrasilerinin fonksiyonları ve ulaştıkları nokta göz önüne alındığında bu...
Oligarşik bürokrasiler, yaptıkları ya da yapacakları işlerde seçilmişlere tabi olsalar da günümüz bürokrasilerinin fonksiyonları ve ulaştıkları nokta göz önüne alındığında bu tabiiyetin siyaset kurumu açısından aynı zamanda bir mecburiyet ilişkisini de barındırdığı görülmektedir. Geçmişte, özellikle Cumhuriyet döneminden bu yana tüm siyasal iktidarların bürokrasiye olan mecburiyet hissini az ya da çok taşıdıkları muhakkaktır.
Siyaset kurumunun zayıf, bürokrasinin ise güçlü olduğu çeşitli dönemlerde siyasetin alanının daraltıldığı, ilişkilerde kurumlaşmış bir vesayet düzeninin hakim olduğu görülmüştür. 1950’li yıllarda Demokrat Parti ile ilk kez denenen ancak sonu hüsran olan siyasetin önünü açma girişimi 1980’li yıllarda Anavatan Partisi ile tekrar gündeme gelmiştir.
Köklü reformları ve büyük dönüşümleri içermemesine rağmen 2000’li yıllardaki üçüncü denemenin başat aktörü olan AK Parti iktidarında değişim ve dönüşüm pratiklerinin zaman içinde temel altyapısını hazırlanmıştır. Yönetim ve Ekonomi Araştırmaları bürokratların belirli bir siyasal odağın düzenlediği alanla ilgili değerler ve çıkarlara bağlılıkları, yürütme erkini kullananların kendi programlarını ve bakanlıklarını yönetirken ciddi zorluklarla karşılaşmalarına neden olabilmektedir.
Siyasi liderliğin öncelikleriyle bürokrasinin beklentilerinin uyuşmadığı durumlarda bürokrasinin politik karar vericilere karşı direnç gösterdiği çokça görülmektedir. Bürokrasilerin doğasında var olan ve statüko kelimesiyle ifade edilen “mevcut durumu sürdürme, değişime ve dönüşüme direnç gösterme” olgusu, özellikle değişim, dönüşüm ve reform vaatleriyle iş başına gelen siyasi iktidarları çoğu zaman başarısız kılabilecek derecede büyük riskler içermektedir.
AK Parti’nin iktidara gelişi siyaset ve bürokrasi ilişkilerinde yeni ve çok daha güçlü bir üçüncü dalganın (ilk iki dalga Demokrat Parti ve Anavatan Partisi dönemleridir) yaşanacağına işaret etmiştir. Bu beklentinin en kuvvetli dayanağı AK Parti’nin zaman zaman zayıf yanı olarak değerlendirilse de kuruluşundaki toplumsal mutabakattır. Söz konusu mutabakata kısa zamanda halk desteğinin de eklenmesi partinin siyaset sahnesinde hızla güç kazanmasına olanak tanımış, muhafazakâr demokrat olarak tanımlanan parti kimliği, farklı kimlik ve çıkarlara sahip çevrelerin statükoyu değiştirmek amacıyla buluştukları bir alan işlevini görmüştür.