Lozan kimin "Ergenekonu?" (II)
Lozan Antlaşması'nda gayrimüslimlerin dışında bir azınlık kabul edilmediği için başka bir azınlık söz konusu olmamıştır. Sevr'de ise ırk, dil ve din azınlığı vardır. Irk...
Lozan Antlaşması'nda gayrimüslimlerin dışında bir azınlık kabul edilmediği için başka bir azınlık söz konusu olmamıştır. Sevr'de ise ırk, dil ve din azınlığı vardır. Irk azınlığı olarak "Kürdistan" başlığı altında Md. 62, 63, 64'de özetle; "Türkiye, Fırat'ın doğusunda, Ermenistan'ın güneyinde, Suriye, Irak ve Türkiye sınırında Kürtlerin sayıca üstün bulunduğu bölgelerin "özerkliğini" kabul eder. Kürtler Türkiye'den bağımsız olmak isterlerse Türkiye bu bölgeler üzerindeki bütün haklarından vazgeçmeyi şimdiden yükümlenir" deniliyor. Günümüzün söylemlerine ne kadar da benziyor değil mi? Tarif edilen coğrafya ve ülkeler aynı; "özerklik", "bağımsızlık", "Fırat'ın doğusu", "Kürdistan", "Suriye, Irak ve Türkiye sınırı" gibi kavram ve ifadeler aynı. Bölgede yaşananlar, Libya, Sudan, Irak ve Suriye'deki kanlı çatışmalar; sıranın İran ve Türkiye'ye geleceği beklentileri aynı. Adı BOP veya başka bir şey olmuş fark etmiyor. Demek ki 100 yıllık haçlı hedefleri değişmemiş ve bugün gereği terör örgütleri kullanılıyor.
Türkiye projenin dışında değil. 1984'de sıfırdan başlayan terör 1993'de zirve yapmış. 1997 - 99'da sıfırlanmış. Ama 2002'de iktidar değişince "sıfırlanan" bölücü teröre "çözüm" arayışları başlamış. Kişilerin değil de grupların eşitliğine dayanan "özerklik", "ortaklık" ve "federasyon" gibi yurt içinde ve dışında aranan çözümler Sevr'in yolunu açmıştır. Artık şehit cenazelerinin yurt dışından da geliyor olması nasıl bir kuşatma içinde olduğumuzu gösteriyor. Sevr şartlarını yaşadığımız açık.
Taraflar içir uygulamalar
Lozan, Batı Trakya'da yaşayan Müslüman Türk azınlığıyla, İstanbul'da yaşayan Ortodoks Rum azınlığına mütekabiliyet esasına göre eşit haklar tanımıştır. Türkiye, 1935 yılında yürürlüğe giren 2762 sayılı azınlık vakıfları yasasıyla Lozan Md. 42/3'e göre "gayrimüslim azınlığın o tarihte ülkemizde var olan vakıflarına" çözüm getirdi. Bu çözüm 1974'de Yargıtay tarafından onaylandı. Aradan 73 yıl geçtikten sonra 2008'de yürürlüğe giren 5737 sayılı yeni "Vakıflar kanunu" çıkarıldı. Özerk olan (Sevr Md 149) bu vakıflar, üniter ve milli devlet yapımıza aykırıdır. Tarihi vakıf kültürümüz, Lozan şartları ve 1935 düzenlemesi geçersiz hale getirildi. Azınlık vakıfları, sınır tanımaksızın Osmanlı, Selçuklu ve Doğu Roma asırlarını da içine alan bir konuma getirildi. Meselâ, asırlardan beri sahipsiz kaldığı için devlete intikal eden taşınır, taşınmaz mallar, gayrimüslim topluluk (Sevr 144/3, 4) adına bu vakıflara verilmektedir. Hem de restore edilerek. Siyasi bir derneğe dönüştürülen bu vakıflar yurt dışındaki kuruluşlarla şirket ve ortaklık kurmakta, bunlarla Türkiye'nin istediği yerinde işletme ve tesisler teşkil etmekte, izin almadan istediği yabancı kuruluştan istediği kadar para almakta ve istediği kuruluşa, siyasi parti dahil vermekte serbesttir. Bir kısmı özetlenen bu 5737 sayılı yasa ile 2011'de yayımlanan KHK, öncelikle Türk Milliyetçileri ve vatanseverler tarafından mutlaka okunmalıdır.
Batı Trakya'daki Müslüman cemaat vakıflarının ve Türklerin durumunu anlamak için şu feryada duyarsız kalan yöneticilere seslenelim:
"Selanik'te yaşayan 7 bini aşkın Türk, Müslüman mezarlığının olmadığı kentte, cenazelerini 200 kilometre mesafedeki Türk azınlığın yaşadığı İskeçe ve Gümülcine'ye götürüp defnetmek zorunda kalıyor. Selanik'te, Osmanlı döneminden bugün ayakta kalabilen Hamza Bey, Hortacı Süleyman Efendi, Yeni Cami ve Alaca İmaret Cami, devlet tarafından ibadete kapalı tutuluyor. Bazı camilerin kapılarına kilit vurulurken, bazıları ise müze olarak kullanılıyor. Yaklaşık 7 bin Türk'ün yaşadığı kentte cemaat, cuma ve bayram namazlarını Makedonya ve Trakya Müslümanları Eğitim ve Kültür Derneği'nin bulunduğu apartman dairesinde kılıyor. Ancak bayram, cuma ve teravih namazları için bu küçük daire yetersiz kalıyor ve yakındaki park kullanılıyor." (Yeniçağ, 30.05.2018, Selanikli Türklere mezarlık zulmü - www.yenicaggazetesi.com.tr)