ABD-İran,17-25 Aralık-Zerrab
Bir yolculuk eşliğinde daha kaleme aldığımız yazı ile karşınızdayım. Yollar kesit kesit üst yapı inşaatında olsa da tamamı duble olduğundan rahat ve güvenle yol alıyorsun. Diğer...
Bir yolculuk eşliğinde daha kaleme aldığımız yazı ile karşınızdayım. Yollar kesit kesit üst yapı inşaatında olsa da tamamı duble olduğundan rahat ve güvenle yol alıyorsun. Diğer yolculuklarımdan farklı. Çünkü bu sefer şoför ben değilim. Araçta benim değil. Sağ koltukta oturuyorum. Kaptanlık bizim Şakir'de. Kaptanlık onda olduğundan ‘Şu yollara bak. Kaymak gibi' deyişinin keyfini yanında hissetmemek imkansız.
Fakat AK Parti'nin 15 yıldır Türkiye'ye getirdiği hizmetler ve dünyadaki gelişmeler artık yollardaki veya diğer hizmetleri standart haline getirdi. Bu hizmetler ayrıcalık veya farklılık göstergesi değil artık temel görev haline geldi. Kaldı ki belediye hizmetleri açısından da böyle. Vurgulamakta yarar vardır. AK Parti Refah döneminin başlattığı belediyecilikte ortaya koyduğu farklılıklar da artık standartlaştı. Bu standartlaşan hizmetleri CHP'li, MHP'li belediyeler daha etkili verebilmektedir. Yoksa Eskişehir'de Nilüfer'de ve bir çok yerde CHP'nin devamlılığını nasıl açıklarsınız? Kaldı ki Refah geleneğinde efsaneleşen belediyelerin temel özelliği hizmetlerle birlikte vatandaşa dokunma, vatandaşın içinde olmaktı. Şimdi AK Parti'den seçilen bir çok belediye yönetiminin bu özelliklerden uzaklaştığını görüyoruz. Sadece Recep Tayyip Erdoğan ismi üzerinden gidiyor.
Şu unutulmasın seçimle işbaşına gelinen ne varsa temeli gelecek ve gelecek umudu ile bu umutların gerçekleşme inandırıcılığı üzerine oturur. O nedenle standartlaşan hizmetlerle övünmek geleceği kurtarmaz, yeniden seçim kazandırmaz. ‘Yeni şeyler söylemek lazım cancazım' temel düstur olmalıdır.
Bakın bir yoldan çıktık. Nerelere geldik. Oysa başlığa bakınca farklı konuya değineceğimizi biliyorsunuz. Aslında konumuz da bu satırlardan öncekiler değil. Bunları bir dip not olarak alalım. Kenarda dursun. Gelelim ABD'nin Zafer Çağlayan'la ilgili tutuklama kararına. Yazılarımız da hep Türkiye'de olup bitenleri dünyadan bağımsız algılamamak gerekir. Bu olay zaten bu gerçeğin belgesidir. ABD Zafer Çağlayan olayı ile 17-25 Aralık'ta kurduğu oyuna devam edeceğini gösteriyor. Şimdi Zafer Çağlayan olayı 17-25 Aralık sonrası kulislere yansıyan dedikoduların gerçekliğini gündeme getiriyor. Rıza Zerrab'da dahil FETÖ aracılığı ile uzun vadeli bir planın parçası olduğunu gösteriyor. 17-25Aralık sonrası insanın inanma imkanı bulunmadığı şu iddiayı duymuştum ;”Paralel yapı 17-25 Aralık öncesi adı yolsuzluğa bulaşan 4 Bakanla ilgili masaya oturdu. Pazarlık yaptı. Haklarında yapılacak operasyonlara razı olun. Bizim gayemiz asıl Recep Tayyip Erdoğan'a ulaşmak. Sizlerin zarar görmemenize garanti veriyoruz. Bu konuda teminat veriyoruz” şeklinde. Fakat bu pazarlığı o bakanlardan birinin eş zamanlığı Erdoğan'a aktardığı da yansımıştı kulislere. Şu bilinmelidir. O dönemde adı gecen bakanların üçünün de FETÖ'ye uzak olmadıkları aşikardır. Bürokrasi kadrolarında ve o dönem ki ilişkilerine bakılırsa görülecektir.
O nedenle Zafer Çağlayan olayı ABD'nin tutuklama kararı enteresan geldi. Biraz didikleyince bu kararın tesadüfi değil çok amaçlı bir manevra olduğu görülüyor. Bir dostla olayı değerlendirirken farklı bir bakış açısı verdi. Bu kararla Zafer Çağlayan hakkında kumpasa alet olmaktan açılacak bütün soruşturmalardan kurtulup birde Recep Tayyip Erdoğan'a savundurma mecburiyetinde bırakıldığına işaret etti. Yani ABD'nin son aldığı karar Zafer Çağlayan'ı korumaya alması olarak görmek gerek. Kaldı ki Muammer Güler ile ilgili benzeri karar süprist olmaz. Aynı şey Rıza Zerrab içinde geçerli. Bu gerçeklerde araştırmaya ihtiyaçtır. Değerlendirmede bulunduğumuz söz konusu arkadaş Rıza Zerrab'ın İran adına faaliyet yaparken Türkiye'de temaslar ve ilişkili olduğu kişiler ile firmalara dikkat çekti. Rıza Zerrab'ın FETÖ bağlantılarını hiç kimse ortaya koymadı. Bu açıdan hiç kimse bakmadı. Bunun cevaplarını almak gerek. O nedenle bugün ABD'de Zerrab'ın tutukluluğunu da koruma altına almak olarak ta görmek gerektir. İran'ı unuttuğumu sanmayın. İran Halk Bankası olayını 17 Aralık 2013 tarihinde ABD ile yaptığı nükleer anlaşmaya karşı hediye olarak kullanmıştır.
Sonuç olarak olayların görünen yüzünden çok perde arkası, ambalajından çok içine iyi bakmaya bugünlerde çok ihtiyacımız var.