Genel başkan yarışına girsinler de görelim hangisi daha çok kahraman
Herkes orda burda Can Dündar adlı elemanın adliye önündeki halini konuşuyor; kaçarken yerden toz bulutu kaldırışını, eşini bırakıp bir muhabirin arkasına sincap gibi zıplayarak saklanışını...
Herkes orda burda Can Dündar adlı elemanın adliye önündeki halini konuşuyor; kaçarken yerden toz bulutu kaldırışını, eşini bırakıp bir muhabirin arkasına sincap gibi zıplayarak saklanışını, ila ahir.
Milletin ağzı torba değil ki büzesin. Kaldı ki büzsen ne olacak, o görüntüleri ne yapacaksın.
Yanlış anlaşılmasın, silahtan, kurşundan korkmak gayet normal.
Ölümden korkmak da ayıp değil. Ne demişti Nazım Hikmet: “Ne ölümden korkmak ayıp, ne de düşünmek ölümü…”
Gelgelelim…
Ölümden korkmak bizim gibi faniler için geçerli, Can Dündar gibi “kahramanlar” için değil.
Yiğidim aslanımın, gerici Gezi kalkışması dönemindeki korkusuzluğunu unuttunuz mu?
Hani, bir televizyon kanalına telefonla bağlanıp o buğulu, o ağlak ses tonuyla, “Polisler annelerin kucağından çocukları alıp TOMA'ların önüne atıyorlar, ben de gidip bir TOMA'nın altına yatacağım…” demişti.
Analar ne yiğitler doğuruyordu!..
Gerçi, Taksim'deki tüm aramalara rağmen hiçbir TOMA'nın altından çıkmamış, bir tatil yöresinde, Bodrum'da ortaya çıkmıştı; lakin, canlı telefon bağlantısında müthiş kahramandı, bunu inkar edemeyiz.
Demek ki…