Kalbimizde ne çok kabir var
"Bugün ne yapacağım?" diye canı sıkılanlara, Gündüz Vassaf, "Kalkın bir cenazeye gidin..." diyor "Cennetin Dibi"nde. Güzel öneri. Lakin ben öyle yapmam, ne zaman canım sıkılsa, gazetelerdeki ölüm...
"Bugün ne yapacağım?" diye canı sıkılanlara, Gündüz Vassaf, "Kalkın bir cenazeye gidin..." diyor "Cennetin Dibi"nde.
Güzel öneri.
Lakin ben öyle yapmam, ne zaman canım sıkılsa, gazetelerdeki ölüm ilanlarını okurum.
Genellikle varsıl veya tanınmış insanların ilanlarıdır, ama olsun; tanımadığım insanların cenazelerine gitmekten iyidir.
Çünkü ne zaman tanımadığım insanların cenazesine gitsem ben hep anneme ağlarım.
Bilmeyen de sanki cenaze sahibi benmişim gibi gelir, taziyede bulunur, bir tuhaf olurum.
Lucius Seneca'nın "Hasta olduğun için değil, hayatta olduğun için öleceksin" sözünü epigraf seçtiği bir yazısında da şöyle der Gündüz Vassaf: "Ölümü yadsımak, yaşamı yadsımanın en güçlü göstergesi..."
Öyledir.
Öyledir de Akif (Emre) abim ve Ayşe Şasa ablam gitti gideli ben ölümü değil, yaşamı yadsıyorum.
Berat Demirci, "Kalbimdeki kabristandan bir köşecik" başlıklı yazısında, "Ölüm tadımlıktır, insan gerçekte ölümsüzdür..." diyor.
"Ölüm tadımlıktır..."
Ne mükemmel bir ifade.
Ayşe Şasa'yı anlattığı mezkûr yazısında, "Ayşe Hanım eline telefonu alarak herkesle bağ kuruyor; aynı zamanda birbirinden uzak nice insanı birbirine bağlıyordu..." diyor.
Aynen dediği gibiydi.
Mesela, fakiri (dünya gözüyle hiç görmediğim) Berat Demirci'ye böyle bağladı.