Kimin uşağı olduklarını söylemelerine gerek kalmadı
Maksatlarına matuf şekilde önce “sorunu” tanımladılar sonra da İrlanda'dan Afrika'ya kadar “çözüm modelleri” nakliyeciliği yaptılar.“Tercüme odasında yetişen” Türk...
Maksatlarına matuf şekilde önce “sorunu” tanımladılar sonra da İrlanda'dan Afrika'ya kadar “çözüm modelleri” nakliyeciliği yaptılar.
“Tercüme odasında yetişen” Türk aydınının “Kürt sorunu” etrafındaki “hikaye cümlesi” bundan ibaretti.
Aynı şeklide “Alevi sorunu” tanımı da yapacaklardı. (Bu tanımın “yükleyici firma” mesabesindeki ülkelerin başında da Almanya vardı.)
Şükür ki hevesleri kursaklarında kaldı.
Hülasa, Türkiye'nin etnisite ve mezhep üzerinden bölünmesini/ parçalanmasını “demokrasi” ve “çoğulculuk” gibi söylemlerle bu ülke insanına yutturmaya çalışan mahut aydın takımının oyunu bozuldu.
Zaten Erdoğan'a da oyunlarını bozduğu için bu denli düşmanlar.
Kemal Tahir bu tip aydınlara yıllar öncesinden şöyle seslenmişti: “Kimin uşağı olduğunu söyle ki, senin gibi bir pislikle elimi kirletmeyeyim, efendini geçireyim avucuma...”
Kimin uşağı olduklarını söylemelerine gerek kalmadı; 15 Temmuz gecesi alayı dımdızlak çıktı ortaya.
Mahut aydınların vekâleten yaptıklarını efendileri yapmaya başladı.
Zaten bunun için, “Atatürk olsa 'hayır' derdi” manşetini, Türkiye'deki “yüklenici firma” mesabesindeki yayın organları (sözgelimi Aydın Doğan'ın organları) yerine, Almanya'nın Bild gazetesi attı.
“Maskeli balonun” bittiğinin resmidir bu!
Uzun lafın kısası, “sömürge aydınlarının” bu ülke insanına söyleyecek tek sözü kalmayınca “efendileri” atlı itli devreye girdi.
Yine bu aydınların vekâleten yürüttükleri “Kürt sorunu” alanına da “efendileri” bizzat el attı. Hem de terör örgütüne “kara ordumuz” deyip (kör gözüm parmağına dercesine) silah vererek…
Birçoğu “Fetullah'ın kapatması” haline gelen bu aydınların kimin adına neyi hangi kavramlar üzerinden yutturmaya çalıştıklarını atık herkes gördü.
Vaktiyle ne numaralar çevirmişlerdi.
Taraf gazetesi bir defasında “İslamcılar Kürtler için yürüdü” manşetini atmış, kimi “İslamcılar” da bu zokayı afiyetle yemişti. (İslamcıların çoğu zaten bu aydınların gözlerine bakacak kadar özgüven kaybına uğramıştı.)
Fakir bu köşecikte, söz konusu “yabancılaştırma” gayretine karşı çıkarak, bunun, “Müslümanlar Kürtler için yürüdü” ifadesi kadar saçma olduğunu dile getirmiştim. (21 Temmuz 2010, Yeni Şafak)