Onu da Allah yarattı yapmayın böyle
Sözcü gazetesi yazarı Yılmaz Özdil özünde iyi bir insandır. En azından aramızdaki “diyalogdan” edindiğim izlenim budur!Uğur Dündar da muhakkak öyledir.Her ikisi de samimi Atatürkçülerdir. Öyle...
Sözcü gazetesi yazarı Yılmaz Özdil özünde iyi bir insandır. En azından aramızdaki “diyalogdan” edindiğim izlenim budur!
Uğur Dündar da muhakkak öyledir.
Her ikisi de samimi Atatürkçülerdir. Öyle Can Dündar gibi Atatürk üzerinden piyasa yapıp da “vatana ihanet” edenlerden değildirler.
Hiçbir vakit (diğer bir Sözcü gazetesi yazarı) Saygı Öztürk gibi FETÖ kanallarının gülü olmamışlardır.
Emin Çölaşan veya Bekir Coşkun gibi PKK'nın partisine oy isteyecek kadar da savrulmamışlardır.
Demem o ki, beğenirsiniz beğenmezsiniz ayrı bir konu, ama bir duruşları vardır.
Zaten bu nedenle, “Atatürkçülerin FETÖ adına devşirilmesine engel olabilmek için Sözcü gazetesinin başına Uğur Dündar geçsin,” demiştim. (Keşke Cumhuriyet gazetesinin başına da Ümit Zileli falan geçse. En azından Türkiye'ye açık seçik şekilde müstevlilerin müdahale etmesini isteyen Aslı Aydıntaşbaş'ların yerine Erol Mütercimler gibi gerçek Atatürkçüler köşe yazarlardı.)
Gelgelelim…
Erdoğan ve AK Parti “düşmanlığı” en aklı başında olanların bile bünyesini bozuyor.
Hâsseten “düşmanlık” diyorum; zira, müşterilerini/ okurlarını “karşıtlık” veya “muhaliflik” artık kesmiyor.
Müşterilerinin duymaya alışık olmadıkları en ufak şeyi yazdıklarında öyle bir “mahalle baskısına” maruz kalıyorlar ki aklınız durur.
Bakın…
Esat'ın, “dönemin başbakanı” Erdoğan'a vaktiyle hakaret etmesini Yılmaz Özdil içine sindirememiş, “Türkiye Cumhuriyeti başbakanına Esat gibi Hacivatlar hakaret edemezler. Bu hakareti ona yedirmemiz lazım...” demişti de okurları tarafından bir linç edilmediği kalmıştı.
“AKP'den ihale mi aldın, Erdoğan milletvekili yapar seni şimdi…Yalaka…” lakırdıları gırla gitmişti.
Hülasa, Yılmaz Özdil'in onca yıl paşa gönüllerine göre diller dökmesinin hatırını bile yok saymışlardı.
Soru şudur:
Kendi ülkelerinin başbakanına hakaret edilmesine tepki gösteren “yazarlarına” bile tahammül gösteremeyen bu “yobaz okurları” kim nasıl üretti? (Evet, yobaz! Envaiçeşit yobazlık vardır. Küfür yobazı, din yobazı ve hatta bilim yobazı. Bilimin entegrizmi “bilimselcilik” de bilim yobazlığıdır.)
Tamam, Sartre'ın dediği gibi yazmak sipariş işidir.
Lakin söz konusu hal, “siparişten” çok öte; karşılıklı tozutma/ aklı yele verme/ sakatlama/ meflûç etme biçiminden ibaret.
Yazar okur ilişkisinden ziyade müşteri “konsomatris” ilişkisine benziyor bu! Müşteri iştiyakı da askerdeki, “aç aç” kozalaklığını çağrıştırır vaziyette.
Haliyle “yazarları” da “tozutuyor”; hem de, Erdoğan'ın mezarına tükürecek kadar…
Geçen gün Yılmaz Özdil (müşteri memnuniyeti belasına olsa gerek) yine felâket “tozuttu.”