Ankara’nın stratejisinde dönüm noktası

Türkiye dış politika ve ulusal güvenlik konusunda yeni bir konsepti uygulamaya koyuyor. Bunun söylem düzeyinde ilk resmi işaretini Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın özellikle geçen çarşamba günü...

Türkiye dış politika ve ulusal güvenlik konusunda yeni bir konsepti uygulamaya koyuyor.

Bunun söylem düzeyinde ilk resmi işaretini Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın özellikle geçen çarşamba günü Ankara’daki Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde yaptığı konuşma verdi. Bu sözler aslında “sahada” -yani Suriye’de ve Irak’ta- son günlerde girişilen eylemlerle doğrulanıyor.

Yeni stratejinin temelinde yatan fikir şudur: Türkiye karşılaştığı dış sorunlar ve güvenlik tehditleri karşısında artık proaktif ve önleyici politikalar izlemek zorundadır. Bu, gerekli görüldüğünde, Türkiye’nin mücadelesini sınır ötesine, başka ülkelerin topraklarına taşıması demektir.

Uygulamaya konan bu yeni konsept, Ankara’nın dış politika ve güvenlik stratejisinde bir dönüm noktası oluşturuyor. Önümüzdeki günlerde ve haftalarda bunun avantajları ve riskleri herhalde çok tartışılacak...

Suriye cephesi

Bir süreden beri Ankara’da fikir düzeyinde geliştirilen bu yeni doktrinin sahadaki uygulanışına ilişkin iki örnek var.

Türkiye IŞİD ve YPG’ye karşı mücadelesini, bu iki tehdidin kaynağını oluşturan komşu Suriye topraklarına taşıdı. TSK Kuzey Suriye’deki harekâtını ÖSO vasıtasıyla başarılı bir şekilde yürütüyor. Bölgede böylece güvenli bir Türk askeri varlığı oluşuyor.

Bu harekâtın nihai sınırları ne olacak? YPG’nin vurulması ABD ile ilişkileri nereye götürecek? “Suriye cephesi”nin açılmasının, beklenen avantajlarının yanı sıra, bu sorularla ifade edilen riskleri de var...

Irak cephesi

Irak’taki müdahalenin hem farklı hem de benzer özellikleri var. Burada -kuzey bölgesinde- PKK tehdidine karşı Türkiye yıllardan beri sınırlı operasyonlar yapıyor. Ama bu Bağdat’ın değil, Erbil’in (Barzani’nin) izniyle yürütülüyor.

Son olarak Musul’a karşı büyük harekât gündeme gelince, Ankara “gerek sahada, gerekse masada” buna dahil olacağını bildirdi. Türkiye bunu PKK ve IŞİD tehditlerine karşı kendi güvenliği için zorunlu görüyor, ayrıca Musul’un kurtarılmasında Türkmenleri koruma sorumluluğunun da bir icabı sayıyor.

Önceki gün Başika’daki Türk üssünün peşmergelerin bölgeyi IŞİD’in elinden alma operasyona fiilen katılması, Türkiye’nin bu savaşta yer aldığını doğruladı.

Ne var ki Türkiye’nin kendi çıkarları açısından gerekli gördüğü müdahale, Irak merkezi hükümetinin ve Şii güçlerin muhalefetiyle karşılaşıyor ve başka komplikasyonlar yaratma riskini taşıyor.

Hâsılı, her iki cephedeki gelişmeler yeni dış politika ve güvenlik stratejilerinin uygulanışında bir test olacaktır.

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Kötü gün dostları 27 Eylül 2021 | 139 Okunma Merkel’siz Almanya nasıl olacak? 25 Eylül 2021 | 212 Okunma Türkiye’nin BM atılımı 18 Eylül 2021 | 259 Okunma 11 Eylül dersleri! 11 Eylül 2021 | 287 Okunma Afganistan’da ‘yeni düzen’sizlik! 04 Eylül 2021 | 316 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar