Referandum sonrasında dış politika (2)
Anayasa referandumu kampanyası sırasında yapılan dış konularla ilgili sert çıkışlar, yeni dönemde dış politikaya ne kadar yansıyacak? Bundan sonra bir üslup ve yaklaşım değişikliği beklenebilir...
Anayasa referandumu kampanyası sırasında yapılan dış konularla ilgili sert çıkışlar, yeni dönemde dış politikaya ne kadar yansıyacak? Bundan sonra bir üslup ve yaklaşım değişikliği beklenebilir mi? Veya dış politika rotasında köklü değişiklikler olabilir mi?
Dünkü yazımızda halk oylaması kampanyasında söylenenlerin ışığında bu soruları ele aldık.
Referandum sona erdi ve “evet” çoğunluğuyla yeni bir döneme girildi. Ancak kampanya sırasında bazı dış konular üzerinde söylenenler gene tekrarlanıyor ve benzer bir tavır sergileniyor.
Bu konuların başında idam cezasına dönüş projesi geliyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan referandumun sona ermesinden sonra halka hitaben yaptığı konuşmalarda bu konudaki kararlılığını tekrarladı ve buna Avrupa’dan gelebilecek tepkileri önemsemediğini vurguladı.
Türkiye’nin böyle bir karar almasının, kurucu üyelerinden biri olduğu Avrupa Konseyi’nden dışlanmasına, Avrupa Birliği’yle de katılım sürecinin kesilmesine sebep olacağı açıkça biliniyor. Nitekim Türkiye’nin idam cezasına dönmesi ihtimaline karşı şimdiden Avrupa kurumlarından uyarılar geliyor.
Hassas sorunlar
Kampanya sırasında sıkça sözü edilen AB üyeliğinden vazgeçme olasılığı, Cumhurbaşkanı’nın referandumdan hemen sonraki konuşmalarıyla gündemde kaldı. Cumhurbaşkanı Beştepe Külliyesi’nde halka hitap ederken, Türkiye’nin AB’den artık vazgeçebileceğini ve bunun için de referanduma gidilebileceğini belirtti.
Bu da tabii Türk dış politikasında köklü bir değişikliğin göze alındığı anlamına gelir...
Bu arada diğer bir Avrupa kurumu olan Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’na (AGİT) karşı da sert bir çıkış yapıldı. Referandumu izleyen AGİT gözlemcileri, ilk raporlarında evrensel