Deli mi, dahi mi?
İtiraf ediyorum; kalemi bilemiştim… Avrupa futbolunun yeni nesil, güçlü, atletik, hızlı, sprinter ve becerikli takımı karşısında, rakibi “timsah” gibi parçalayan Arao ve Crespo suz başlamak futbol...
İtiraf ediyorum; kalemi bilemiştim… Avrupa futbolunun yeni nesil, güçlü, atletik, hızlı, sprinter ve becerikli takımı karşısında, rakibi “timsah” gibi parçalayan Arao ve Crespo suz başlamak futbol cesaretinin ötesinde intihardan farksızdı…Hele böyle ele, avuca sığmayan bir takım karşısında; solda Perez’in önünde Alioski’yi kesip Lincoln Henrique ile başlamak “delilik mi-dahilik mi” açıkcası anlamadım…Ama maç başladı şunu çok iyi anladım ve gördüm; Rennes futbol adına ne yaptıysa, ne yapmaya çalıştıysa Fenerbahçe bir fazlasını yaptı… Birşey daha anladım; Fenerbahçe “ben antrenör takımıyım“ diye bağırdı…Daha ilk 15 dakikada “dayak“ yemiş gibi oldum… Basan-basana, kıran-kırana bir maç başladı… Bir Fenerbahçe bastı, bir Rennes bastı… Belaruslu hakem de - bizim hakemler ibret-i alem için görsün ve ders alsın - oyunu hiç kesmedi… Bir sağa bir sola, bir o kaleye bir bu kaleye derken “boyun jimnastiği“ yaptık…Özellikle ilk 45 dakikada İsmail Yüksek‘e hayran kaldım… Bir futbolculuk değil, belki üç futbolculuk oynadı… Bir 45 dakikaya sanki iki 45 dakika sığdırdı… Nerede tehlike var, orada oynadı… ”Mevkisi olmayan adam“ gibiydi…Ama bütün bu güzellikler sadece 45 dakika sürdü… Jesus‘un...