Haklı olmak yetmez...
Bazen tek başına haklı olmak yetmez. Aslında bazen değil, çoğu zaman yetmez. Haklılığını anlatmak, karşındakini inandırmak zorunda kalabilirsin çünkü. Bazen de sizin dışınızdan bir...
Bazen tek başına haklı olmak yetmez. Aslında bazen değil, çoğu zaman yetmez. Haklılığını anlatmak, karşındakini inandırmak zorunda kalabilirsin çünkü. Bazen de sizin dışınızdan bir algı oluşur ki; işte en zoru da gerçeklere dayanmasa da oluşan bu algıyı dağıtmak, gerçeğe karşındakini inandırmak durumundasındır.
İşte Türkiye'nin uzun süredir yaşadığı durum tam da bu. Gezi olayları, 17-25 Aralık darbe girişimi, demokrasiye yönelik onlarca yalan-yanlış çarptırılmış haber ve sözler, dünyanın pek çok ülkesine nazaran sağlam temellerde giden ekonomik göstergelere rağmen sözde kredi derecelendirme kuruluşları tarafından kırılan notlarımız, 15 Temmuz darbe kalkışmasında mağduriyetimiz ve haklılığımız her yönüyle ortadayken sahte ve yalan haberlerle oluşturulmaya çalışılan negatif algı ve diğerleri.
Gelelim şimdiki sıcak meseleye. Suriye konusunda binlerce mil öteden gelen onca ülkenin tam tersine, en uzun sınırımızın olması dolayısıyla Suriye'de olan biten herkesten evvel bizi ilgilendiriyor. Mülteci yığılmasından tutun da, ekonomimiz üzerindeki yüküne, sınırlarımızda kurulmak istenilen terör devletinin milli güvenliğimizi ve doğrudan bekamızı ilgilendirmesine kadar burada yaşanan her gelişme herkesten çok bizi olumsuz etkiliyor. Bu gerçeklere rağmen Türkiye'yi oyun dışı bırakmak ve denklemin dışına itmek için yaptırım dahil her bel altı zorlama girişim denendi. Sahadaki varlığımız, diplomasideki ustalığımız ve Başkan Erdoğan'ın engin tecrübesi, Fırat'ın doğusu ve batısında egemenlik kurmaya çalışan iki dev ülke Rusya ve ABD'yi kendi dediğimize getirtmemizle sonuçlandı sonuçlanmasına ama bu da tam yeterli değil.
Burada yeterli olmayan iktidar ya da siyaset değil tek başına. Buraya kadar herşey imkansıza yakın boyutta başarılmışken eksik kalan şey; algıyı yönetmek ve algıyı tersine çevirmek. Bu da lobi faaliyeti ile olur. Lobi denilince akla yine hemen siyaset geliyor. Doğru ama etkili olması adına yapılması gereken birkaç parçalı adım var. Birincisi; TBMM çatısı altındaki tüm parti guruplarının temsilcilerinden oluşacak bir heyet, yurt dışında sistematik olarak yapacağı etkin bir çalışma ile Türkiye'nin haklılığını anlatmalı. İkincisi; eski diplomatlardan oluşacak bir başka grup da ilgili ve ilişkili olduğu ülke ve kişilerle benzer bir lobi faaliyeti yürütmeli. Uluslararası boyuttaki sanatçılarımız da bu sürece dahil edilmeli. Üçünçüsü de STK'ların, meslek örgütlerinin, başka ülkelerdeki mevkidaşları ile yürütecekleri faaliyetler... TOBB, TÜSİAD, MÜSİAD gibi uluslararası boyutta etkin ve faal olan iş dünyası kuruluşları lobi faaliyetleri yürütmeli. Bütün bunların yanında dizi ve film sektöründe kurgulanacak eserler üzerinden dünyaya açık veya örtülü mesajlar verilmeli.
ABD Temsilciler Meclisi'nde kabul edilen sözde Ermeni tasarısı üzerine çok güzel bir çalışma yapmış Türkiye İsrafı Önleme Vakfı (TİSVA) Başkanı Prof. Aziz Akgül. 5 dilde hazırladığı metni, aralarında siyasetçi, gazeteci, sanatçı, sporcunun olduğu yüzlerce insana gönderdi. Metinde, Ermeni konusunun ne olduğu, Osmanlı döneminde Ermeni kökenli vatandaşların hakları, rakamlar ve tarihsel gerçekler ve belgelere dayanılarak anlatılmış. Her dildeki bu metin en fazla üç sayfa tutmuş. Tarihsel, etnik ya da mezhepsel araştırmalar üzerine faaliyet gösteren bir kuruluş olmadığı halde TİSVA'nın hazırlayıp yüzlerce insana gönderdiği ve ABD Temsilciler Meclisi, Senato üyeleri, Amerikalı iş ve sanat ve meslek örgütleri üyelerine de gönderilmesini istediği bu mektup ve metin gerçekten kıymetli. Başta söylediğim gibi, haklı olmak tek başına yeterli değil. "Ben ne yapabilirim" duyarlılığı içindeki sade bir vatandaş bile sadece böyle bir metni, bize önyargıyla bakan ilgililere göndererek bile çok büyük bir katkı sağlayabilir. Sizce de öyle değil mi?