Kumdan Kaleleri Yıkan Analar
Hacire Ana.. Fevziye Ana.. Remziye Ana.. Ayşegül Ana.. Fatma Ana.. ve daha yüzlercesi. İsimleri ne olursa olsun onları birleştiren en önemli kutsiyet; Annelik... Yıllardır bıkmadan bu toplumu şucubucu diye bölmeye...
Hacire Ana.. Fevziye Ana..
Remziye Ana.. Ayşegül Ana.. Fatma Ana.. ve daha yüzlercesi. İsimleri ne olursa olsun onları birleştiren en önemli kutsiyet; Annelik...
Yıllardır bıkmadan bu toplumu şucubucu diye bölmeye çalışanlara inat...
Bütün anaların evlatları için çarpan yürekleri birleşir ve sizin kalelerinizi başlarınıza geçirir. Hem de sessiz bir çığlıkla..
Onların ortak adı da;
UMUT... Umudun adı onlar aslında.
Diyarbakır'ın, Mardin'in, Hakkari'nin, Güneydoğu'nun, Doğu'nun ve tüm Türkiye'nin umudu onlar. Silahla, topla, tüfekle, mayınla başarılamayanı; onların çığlıkları, isyanları başaracak çünkü. Hep diyoruz; terörle mücadele sadece askeri ve silahlı mücadele ile olmaz. Eksik kalır. Asıl bu kalleş terörün kökünü kurutacak olan; toplumdan aldığı desteğin bitmesidir. Nasıl ki bir ağaç kökünden su alınca büyür ve suyu kesersen kurur. İşte terör de; yıllarca onlara inanan, masum insanların artık kandırıldıklarını anladıkları gün bitecektir.
İşte; son bir haftadır olan da tam anlamıyla budur. Önce Hacire Ana'nın çığlıkları geldi:
"Dağa kaçırdığınız oğlumu verin!" Yılmadı, bıkmadı, yorulmadı, nöbeti bırakmadı ve sonunda terör örgütü PKK için dağa kaçırdıkları evladı, HDP Diyarbakır İl Başkanlığı'nın kapısından kendisine teslim edildi.
Tıpkı Hasan Tahsin'in İzmir Kordon'da sıktığı ilk kurşun ile Türklerin direnişini başlatması gibi idi Hacire Ana'nın bu zaferi. Ama onun silahı; çığlığı ve analığından başka bir şey değildi...
Onlar önce tek kişilik, sonra 3 kişi- lik, sonra 4, sonra 10 ve günden güne büyüyen bir ordu gibiler.
Dedik ya; silahları yok ama delip geçiyorlar.
Umudun ordusu onlar çünkü. Nasırlı ellerine, yanık yüzlerine bakıyorsunuz; her biri hem evinde hem evine ekmek götürmek için tarlada çalışıyorlar.
Kınalı kuzularına güzel bir yarın verebilmek için, canlarını başlarına takmışlar. Ama evlatları ellerinden alınmış, kaçırılmış, kandırılmış. İşkence etmişler, taciz etmişler, canını vereceksin demişler. Peki ya diğerlerinin çocukları? Sözde Kürdistan hayalini yıllardır dayatanların çocukları? Onlar binlerce liraları cebe indirip, lüks içinde yaşarken, çocuklarını kolejlere, eşlerini yurt dışına seyahatlere gönderirken; bir yalan üzerine kurdukları senaryoyu dayattıkları bu güzelim insanların masum evlatlarını dağa kaçırıp, ne ölüsünü ne dirisini göstermiyorlar bu analara, bu babalara.
Ama artık herşey bir kıvılcım gibi yayılıyor. Durdurmak mümkün değil. Tüpten çıkan macun misali; geri de alamazsınız artık. Yanık bağırlarından kopan isyanlarını haykırıyor bu güzel analar. İnanmıyorlar artık;
"Kürdistanınız batsın" diyorlar.
"Ne istedik de olmadı da Kürdistan istiyorsunuz" diyorlar. İşte en etkili cümleler bunlar. Ve gerisi zaten belli;
Çocuklarımızı verin. Ve defolun gidin...