Adil Öksüz’ün telefonundan konuşan başkası mıydı
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Kurumu’nda şube müdürü olarak çalışan Hasan Balcı, Akıncı Üssü davasının sanıkları arasında yer alıyor. Büyük oğlu Binbaşı...
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Kurumu’nda şube müdürü olarak çalışan Hasan Balcı, Akıncı Üssü davasının sanıkları arasında yer alıyor. Büyük oğlu Binbaşı Gökhan Balcı ise Genelkurmay Ana Karargâh iddianamesinin sanıklarından. Küçük kardeşi MAK timi görevlisi Üst Çavuş Halil Burak Balcı da babasıyla birlikte Akıncı davasında yargılanıyor.
Görev yeri Tekirdağ olmakla birlikte geçici görevle Ankara’ya gelen Binbaşı Balcı, 15 Temmuz gecesi sivil kıyafetle gittiği Genelkurmay’da elinde uzun namlulu bir tüfekle darbecilerin safında çatışmaya girmiştir. Balcı’nın bu faaliyeti ana karargâh iddianamesinde yer alan güvenlik kamerası kayıtlarında izlenebiliyor.
Kardeşi Burak Balcı ise Konya’daki MAK timinde görevli olmakla birlikte 15 Temmuz gecesi Akıncı Üssü’nün güneybatı nizamiyesinde elinde makineli tüfekle tam teçhizatlı bir şekilde ortaya çıkmıştır. İddianameye göre Balcı, “Bu benim savaşım” diyerek olay yerini terk eden Yüzbaşı Özkan Hekin’i silahıyla ateş açarak vurmuştur. Balcı ise havaya ateş ettiğini söylüyor.
Baba Hasan Balcı ise ‘Hava Kuvvetleri imamı’ Adil Öksüz ile 17 Temmuz 2016 tarihinde telefonda üç kez görüştüğü gerekçesiyle tutuklanmıştır. Tutuklama gerekçesi, Bilgi Teknolojileri Kurumu’nun Öksüz’ün telefon kayıtları üzerinde hazırladığı HTS raporunda, kendisinin Balcı’yı 17 Temmuz’da saat 15.15, 15.20 ve 15.25’te olmak üzere üç kez aradığının saptanmış olmasıdır.
Adil Öksüz ile Hasan Balcı’nın telefonları arasında temasın gerçekleştiği hususunda şüphe yoktur. Ancak dikkatime gelen bazı bilgiler, bu temasta farklı bir durumun yaşanmış olabileceğine işaret ediyor. Buna göre, Öksüz’ün telefonunu kullanarak Balcı’yı arayan kişi, Akıncı Üssü’nde yakalandıktan sonra Ankara Batı Adliyesi nezarethanesine getirilen ve Öksüz’ün yakınında oturmakta olan küçük oğlu Burak Balcı’dır.
Nitekim Hasan Balcı, 23 Eylül 2016 tarihinde tutuklandıktan iki hafta sonra 7 Ekim’de Ankara 9. Sulh Ceza Hâkimliği’ne verdiği dilekçede 17 Temmuz’da oğlunun kendisini nezarethanede tanımadığı bir kişinin telefonundan üç kez aradığını söylüyor.