S-400 krizine, Yunanistan’daki S-300 modeli üzerinden bir çıkış bulunabilir mi?
Dün Büyükelçi Fatih Ceylan’a diğer iki meslektaşıyla birlikte ortaya attıkları öneriyi hatırlatarak çözüm için Yunan modelinin örnek alınıp alınamayacağını sorduğumda kendisinden “Olabilir...” yanıtını aldım.
Rusya’dan S-400 hava savunma sistemlerini alması nedeniyle ABD’nin Türkiye’ye yaptırım uygulamasıyla birlikte patlak veren krize, NATO bağlamında tarihi bir perspektiften yaklaşmaya ne dersiniz?
Türkiye’nin 1952 yılında NATO’ya üye olması, Sovyetler Birliği’ni askeri gücünün geniş bir bölümünü bu bölgede tutmak zorunda bırakmıştır. Bu da Orta Avrupa üzerindeki Sovyet baskısını kayda değer bir derecede azaltmıştır. Bu durumun yarattığı önemli bir sonuç var. Şöyle ki, Batı Avrupa ülkeleri, NATO’nun sağladığı bu güvenli ve istikrarlı ortam içinde kendi aralarındaki birliği (AB) inşa edebilme imkânını bulabilmiştir. Batı Avrupa’nın yararlandığı bu güvenlik ve istikrar ortamının yaratılmasında Türkiye yüksek bir askeri külfet üstlenmiştir.
Daha önce NATO’da Türkiye’nin daimi temsilcisi olarak görev yapmış olan üç büyükelçi, son yaptırım krizini değerlendirmek üzere ortaklaşa kaleme aldıkları makalede, Türkiye’nin NATO içindeki güvenilirliğiyle ilgili eleştirilere karşılık verirken öncelikle bu tarihi perspektifle yola koyuluyor. Yazının hemen başında bu yöndeki eleştirilere “sağlıklı bir dozda hakikatin enjekte edilmesi gerektiğini” vurguluyorlar.