Son tutuklama dalgası bana ne düşündürdü?
Çocukluğumdan ilk gençlik yıllarıma doğru adım atarken Türkiye’deki olayları anlama, anlamlandırma çabamın başlamasıyla birlikte beni en çok etkileyen hadiselerden biri, ülkenin...
Çocukluğumdan ilk gençlik yıllarıma doğru adım atarken Türkiye’deki olayları anlama, anlamlandırma çabamın başlamasıyla birlikte beni en çok etkileyen hadiselerden biri, ülkenin aydınlarının yaşadıkları sıkıntılar oldu.
Tutuklanmaları, hapishanelerde demir parmaklıklar arkasında çektikleri çileler, uğradıkları işkenceler dünya görüşümün şekillenmesinde önemli izler bıraktı.
12 Mart muhtırası döneminde tanınmış yazarların, edebiyatçıların, akademisyenlerin, gazetecilerin cezaevlerine atılması, henüz daha bir lise öğrencisi olduğum yıllarda büyük bir haksızlığın yapıldığı duygusunun iç dünyamı kaplamasına yol açtı.
1970’li yılların ortalarında siyasi tutukluların 12 Mart dönemindeki askeri cezaevi tecrübelerini konu alan kitapları, romanları yutar gibi okurduk. Sevgi Soysal’ın Mamak’taki ‘Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu’, Erdal Öz’ün ‘Yaralısın’ı bu türün başyapıtları arasındaydı.
O karanlık günlerde tutuklu bir yazarın cezaevinden dışarı adım atması, bir sevinç dalgasının yayılmasını da beraberinde getirirdi. Örneğin, 1973 yılı sonunda dönemin Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk af yetkisini işletip Çetin Altan’ın cezaevinden serbest bırakılmasını sağladığında, bu habere çok sevindiğimi hatırlıyorum.
O yıllardan itibaren Türkiye’nin tarihini okudukça, öğrendikçe, bu olayların belli bir zaman kesitine özgü olmadığını, yaygın uygulamalar olarak her dönem yaşandığını anlayacaktım.
Fikir insanlarının, yazarların, edebiyatçıların hapishane serüvenleri, aslında Türkiye Cumhuriyeti tarihinin düşünce ve ifade özgürlükleri düzlemindeki çarpıcı bir özetiydi.