Eğitimi aşka dönüştüren öğretmenler ve Ayla Ağabegüm Hoca
Siyah önlüklerimizi vardı, beyaz dantel kolalı yakalıklarımız, çamurlara bulanmış lastik çizmelerimiz. Sonra tahta sıralarımız, gürül gürül yanan sınıfın ortasına kurulmuş sanki...
Siyah önlüklerimizi vardı, beyaz dantel kolalı yakalıklarımız, çamurlara bulanmış lastik çizmelerimiz. Sonra tahta sıralarımız, gürül gürül yanan sınıfın ortasına kurulmuş sanki canlı bir varlık gibi içimizi, üşüyen ellerimizi, uyuşan ayaklarımızı ısıtan, sıcaklığı çocuk yüzlerimizi al al eden teneke kocaman sobamız. Sonra öğretmenlerimiz vardı. Ellerimizi, çatlak küçük ellerimizi tutarak tebeşirle yazı yazmayı öğreten, yamalı ayakkabılarımızı görüp yenilerini alma gayretine düşen, sıcaktan terlemiş alnımızın terini silen ve gözlerimizin içine bakarak bize tüm güzellikleri aktarma gayretiyle yanıp tutuşan öğretmenlerimiz. Ben hiç unutmadım. İlk bayramda paçalarını kıvırarak giydiğim kırmızı pantolonumu, derece alıp kürsüye çıkacağım gün çizgili çoraplarımın yerine kar beyaz çoraplar giydiren öğretmenimi, okuduğum o ilk şiiri hiç unutmadım.
Eğitim kadrosunun güzide bir neferi olan Ayla Ağabegüm hocayı yazdı öğrencisi Sibel Eraslan. Kendi öğretmenlerimin fedakârlığına benzeyen bir hikâyeyi yeniden okudum Sibel Eraslan’ın kaleminden. “ Yaşı kaç olursa olsun ondan beklenen hep annelik, hep fedakârlık, hep irade, hep vatan sevgisi, hep ideal, hep çalışkanlıktı… Mehmet Akif’in şiirlerinden çıkıp gelmiş gibiydi. Sadece kitap hediye etmezdi öğrencilerine. Sabah kahvaltısı yapmadığını düşündüklerine gizli harçlık, yağmurdan ıslandığını fark ettiklerine gizlice palto verir, eteği sökülmüş küçük kızların eteklerini teyeller, sırrını açacak birisini arayan yatılılara dert ortağı olurdu.” Mehmet Akif’in şiirlerinden çıkıp gelmiş olan bu güzide insanın eşsiz fedakârlığını okuyoruz öğrencisinin kaleminden. Yazar da mezkûr yazıda aşkla bağlı olduğu hocasının eğitimciliğini, onunla olan güçlü bağı ve ona neler kazandırdığını duygulu etkili bir dille aktarmış. Okulların açıldığı, kırkbin öğretmenin atandığı şu günlere bu duyarlı yazı doğrusu manidar bir şekilde düştü. Ayla hocayla ben de yol arkadaşlığı yaptım, ortak arkadaş gruplarında sohbet ortamlarında aynı havayı paylaştık. Yıllar önce ilk örtündüğüm yıllarda konferanslarını dinlerdim ve hem yazarlığıyla hem de etkili heyecanlı konuşmaları ile kimselerin konuşamadığı konulara temas eder, bizlerin yüreklerini kavi ve güçlü kılacak söylemlerle yolumuzu aydınlatırdı.
Modern zamanlardan da öte, post modern zamanların kucağına bıraktığımız çocuklarımızın acaba kaçı Ayla hocaya benzer meslektaşlarıyla muhatap olacaklar. Çocuklarımızın, sosyal medyanın asosyal ortamlarında bunalan yüreklerine sımsıcak bakışlarla dokunan, onların yalnızlıklarına, çaresizliklerine derman olabilecek büyük yürekli hocalardan bahsediyorum. Kendi çocukluğumdaki öğretmenlerim, çamurdan kilden oyuncaklarım, sokak da oynadığım arkadaşlarım, komşu annelerim ve besleyip büyüttüğüm hayvanlarım vardı. Kendi çocuklarımın ve tüm zamane çocukların sahip olamadığı ne çok zenginliklerimiz varmış meğer. Çoğumuz gecekondularda yaşardık ama istisnasız hepimizin bahçesi ve bahçede oynadığımız bitimsiz oyunlarımız vardı. Topluca kitaplarımızı kaplar, arkadaşlarımızla yol arkadaşlığı yaparak, okula bizi sevgiyle sarıp kucaklayan öğretmenlerimize giderdik.
Ülkemin her tarafına atanan, KPSS lerle ölçülüp, büyük ekranlarda büyük çekilişler yapılarak atanan genç kuşak öğretmenlerimiz var artık. Dileğim odur ki; devlet kapısına memur olmanın haklı gururunu yaşarken, Doğuda elleri soğuktan çatlamış, yeni bir çanta alamamış, yeni ayakkabılar giyememiş, kendi lisanıyla konuşamayan öğrencilerine ve aynı zamanda, büyük şehrin kuşatan yalnızlığından sıyrılmak için, internet kafelerin dumanlı odalarında, büyük evlerin büyük ekranlarında, kalabalık caddelerin yalnızlıklarında bocalayan yüzlerce çocuk ve genç yüreğe derman olabilecek özveriyi ve sevevencenliği kuşanan öğretmenlerimiz olsun...
Ayla Hoca, yüreğindeki sevdayla eğitimi aşka dönüştürmüş ender eğitimcilerdendir. Onun özverili engin yüreği, günümüze damgasını vuran bir yazarın, nice eğitimcinin, sağlıkçının mayasını çalmış ve yolgöstericiliği ile adeta bir keşif yapmıştır. Nerede ne yapacağını bilemeyen, aldığı puanlar tavan yapmasına rağmen iki lafı bir araya getirip konuşamayan, özgüven eksikliği yaşayan çocuklarımıza özverili, rehber, önder, yüreklerine mihmandar olabilecek kâşif öğretmenler gerekli.
“ Eğitimin özü, belki de beyinlere bilgi yığmak değil, bireylerin kendi benzersizliğini anlamasına yardımcı olup bunu nasıl geliştireceğini öğretmek ve sonra başkalarıyla nasıl paylaşacağını göstermektir…” diyor LeoBuscaglia. Anlamlı ve anlamsız bilgi yığınlarıyla yarış atları gibi sınavlara hazırlanan çocuklarımızın gözlerinin derinliklerine bakarak, onların dünyasına inen öğretmenlerle ancak yollar aşarak gerçek eğitimin amaçlarına ulaşabiliriz. Anlamsız nice denemelerle, adeta üzerinde deneyler yapılan; doğruyu bulma telaşıyla muhatap bir eğitim öğretim sisteminin kurbanı olan çocuklarımızı ancak onları sevgiyle kucaklayacak, yaptığı işi aşka dönüştürmüş öğretmenler doğru, bozulmamış yollara ulaştıracaklardır. Bu yollar çocuklarımızı erdeme, doğruluğa, ahlakın bozulmamış duraklarına taşırken, neyi, ne için yapabileceğinin bilincinde bireyler olmalarını sağlayacaktır.