Üretim Devrimi’nin anahtarı ‘Devletçilik İlkesi’dir
Kavramsal çerçeve, düşünceyi yönlendirir. “Kalkınma” kavramı geriye itilerek, “büyüme”nin öne çıkarılması bir rastlantı değildir. Kalkınma, bütüncül bir...
Kavramsal çerçeve, düşünceyi yönlendirir. “Kalkınma” kavramı geriye itilerek, “büyüme”nin öne çıkarılması bir rastlantı değildir. Kalkınma, bütüncül bir kavramdır. Üretim gücünün nitel bileşimini, içinde barındırdığı gelişme olanaklarını, gelir dağılımı ve milli birlik üstündeki etkilerini, gelişmenin ülkenin bağımsızlık ve güvenliği açısından beraberinde getirdiği sonuçları içinde barındırır. Kalkınmanın öznesi “vatan”dır. Oysa mal ve hizmetlerin toplam üretim düzeyindeki artışı yansıtan büyüme, tek boyutlu bir nicelikten ibarettir. Büyüme, ardındaki etkenleri “vatansız”laştırır. Kısa erimde aynı büyüme rakamlarına yol açan iki değişik ekonomik süreçten biri, bağımsızlığı pekiştirip gelişmenin önünü açarken, diğeri ülkeyi borç batağı içinde çıkmaza sürükleyebilir.
ÜRETİCİ GÜÇLERİN MERKEZİNDEKİ UNSUR İNSANDIR
Yetişmiş insan gücü, bir ülkenin en önemli kamu değeridir. Eğitim ve bilim-teknoloji gücünün inşası, yığınakta yapılan hatayı gidermenin olanaksız olduğu bir alandır. Eğitim ve bilimin mutlaka ekonomik gelişme hedefleri doğrultusunda planlanması gerekir. Ama planlama yetmez. Çünkü uygulama araçlarından yoksun bir planlama, hedefine ulaşamaz. İnsan gücünün yetiştirilmesinde “yetenek keşfi süreçlerinin” düzenlenmesi ve ülke gereksinimleriyle kişisel merak ve yetenekler arasında doğru bir eşleşmeyi yaşama geçirecek toplumsal düzeneklerin tasarımlanması zorunludur. İnsan gücü dağılımının yönlendirilmesini miyop piyasaların kendiliğindenliğine terk etmek, telafisi imkânsız kayıplara yol açmaktadır. Bu süreçte başarı ancak devletin doğru önderliği sayesinde elde edilebilir.
KALKINMANIN ÖLÇÜTÜ MİLLETLEŞMEYİ İLERLETMESİ
Milleti oluşturan farklı sınıf ve kesimlerin aralarındaki çelişmelerin bölünmeyi değil birliği güçlendirecek biçimde yönetilmesi gerekir. Kalkınmada yükün de, refahın da paylaşımının hakça olması, toplumsal rıza ve güveni sağlamak için yaşamsal bir önem taşır. Süreçlerin saydamlığı ve katılım tabanının genişliği, bu amaca ulaşılmasına katkıda bulunur. Ancak çağımızda milletin ağırlık merkezini oluşturan, emekçi sınıflardır. Onun için emekçi sınıfların örgütlü ağırlığının sağlanması, millet uzlaşmasının vazgeçilmezidir. Ülkemizde ve dünyada yenilikçiliğe en çok ihtiyaç duyulan alan, belki de milli uzlaşmayı güçlendirecek toplumsal ve ekonomik düzeneklerin tasarımıdır. Kesin olan, millet içindeki çelişmelerin gelişme sürecini piyasaların kendiliğinden yönlendirmesine terk etmenin birliği aşındırıp bölünmeyi derinleştireceğidir. Milli devlete düşen en önemli görevlerden biri, bu sürece başarılı bir biçimde önderlik etmesidir. Aslında devlet ancak böylelikle gerçekten milletin teşkilatlanmış haline dönüşebilecektir.
ÜRETİM DEVRİMİ’NİN KISA VE UZUN ERİMLİ HEDEFLERİ