“Gözünü toprak doyurur!”
Hak dostlarına kulak verelim: Şarkın büyük dâhîlerinden Şeyh Sâdi-i Şirâzî (R.A.) “İnsan nedir?” diye sorulunca... Der ki: “Bir kaç damla kan, binbir endîşe!..” • Bir...
Hak dostlarına kulak verelim:
Şarkın büyük dâhîlerinden Şeyh Sâdi-i Şirâzî (R.A.)
“İnsan nedir?” diye sorulunca...
Der ki:
“Bir kaç damla kan, binbir endîşe!..”
•
Bir yığın endîşe...
İnsanı tûl-i emel girdabında boğan ihtiras ve hasedler, kulun, âhıreti unutarak dünyâ muhabbetine mecnûnca bağlanmasıdır. Diğer bir ifâde ile nefsin arzularını yenemeyip maddeye köle olmasıdır. Muhterisin gözü, aslâ doymaz. O, bu sebeple dâimî bir fakirlik hâlinde yaşar. Mânevî bir açlık içinde kıvranır.
Ve hased:
Bunun nefisdeki tezâhürleri çok çeşitlidir. Hased, ferdin fıtratındaki selîm temâyülleri felç eder. Mantığını za’fa uğratır. Îmân ve tevekkülün tabiî tezâhürlerini mağlûb ve mahkûm eder.
Bundan dolayıdır ki, Hazret-i Peygamber (SAV),
“Hasedin kökü cehennemdedir” buyurmuştur.
Hasedçi, hased ettiği kimseden nîmetin alınıp kendisine verilmesini ister. Bu mümkün olmaz ise; “Ne bana, ne ona!” der.
Nîmet sahibinin nîmet ve istidadlarından aslâ hoşlanmaz ve onların zevâlini arzu eder.
Hasedçi, hased ettiği kimseye kin, hâinlik, intikam, hîle, ayıplama ve onu gıybet etme hisleri ile doludur. Kısacık ömrünü, kuruntular ve endişeler içinde geçirir.
“Ona verilen bana da verilmiş olsa idi...” gibi vesveseler, ilâhî taksîme karşı bir hoşnutsuzluk ve ilâhî takdîre bir nevî râzı olmamaktır. İnsan bilmez ki, belki hakkında hayırlı olan, yaşadığı hâldir.