Hasan Karakaya ve Fehmi Koru
Merhum Hasan Abi’yle seyahate çıktığımızda ya da İstanbul’un Ankara’nın farklı mekânlarında dolaştığımızda, “sokaktaki...
Merhum Hasan Abi’yle seyahate çıktığımızda ya da İstanbul’un Ankara’nın farklı mekânlarında dolaştığımızda, “sokaktaki vatandaşla” kaynaşmasına“hasta” olurdum.
Çok duygusal bir insandı, duygularını anında dışa vururdu; kızdığını, öfkelendiğini, üzüldüğünü, yazdığı bir yazı hedefini bulduğunda sevindiğini hemen belli ederdi.
Duygularını zirvelerde yaşardı, beyninde tilkiler dolaştırmaz, içindekini direkt olarak söylerdi.
Hoş sohbetti, farklı mevzularda muhabbetlere girer, ortamı ısıtırdı.
Zor adam değildi, kaprisi yoktu, seyahatler sırasındaki aksiliklere takılmazdı.
Gazeteci milletinin burnu havalardadır.
Davetli olduğu yerdeki organizasyonun mükemmel olmasını ister, bir şey keyfine uymadı mı kapris yapar, onu beğenmez, bunu beğenmez.
Hasan Abi böyle şeylere takılmazdı, memleketin onca problemi varken bu tür küçük işleri asla dert etmezdi.
Lüks yaşamazdı–bir ara çok içtiği sigarayı hariç tutarsak- israfı yoktu, dışarıdan yemek söylediğini hiç görmedim, hep gazetede yerdi.
Çalıştığı gazetenin kuruşunu harcarken bin dikkat kesilirdi.
Yardımseverdi, kimseye söylemediği, bizim bir şekilde öğrendiğimiz yardım kalemleri vardı.
Hasan Abi son derece cesur bir adamdı.
Sokak kavgasına girdiğine, onunla bununla “şahsi” meseleler için dalaştığına hiç şahit olmadım.
Birisi trafikte artistlik çekse muhatap olmazdı.
Bununla birlikte “inançlarına” dokunan bir mesele oldu mu, bir zulüm mevzuu oldu mu, o Hasan Karakaya gider, öfkesinden yerinde duramayan, bütün ağırlığını kalemine veren bir Hasan Karakaya gelirdi.
Hasan Abi, o çok çok uzun makalelerini kalemiyle yazardı; daktilo, bilgisayar kullanmazdı.
“Mukaddesata saldırı”, “zulüm” sözkonusu olduğunda kalemi öyle bir tutardı ki, budaklı bir odunu zalimin içine sokup iyice çevirdiğinihissederdiniz!..