Casus senfonisi
Benim gibi casus romanlarına takıntılı ve bu konuda yazılmış her romanı dikkatle okuduğu iddiasındaki bir insanın, Steven Spielberg’in son filmi“Bridge of Spies” filmini şehvetli biçimde seyretmemesi...
Benim gibi casus romanlarına takıntılı ve bu konuda yazılmış her romanı dikkatle okuduğu iddiasındaki bir insanın, Steven Spielberg’in son filmi“Bridge of Spies” filmini şehvetli biçimde seyretmemesi mümkün değildi.
Spielberg bu filminde yönetmen olarak gerçek bir “ateur” olduğunu ispat etmiş. Film dünyasında “ateur” denilen bir ekol vardır. Bu ekol, aslında yönetmenlerin birer büyük romancı, çektikleri karelerin bir romanın satırları, sonunda ortaya çıkarılan filmin de bir roman olduğunu savunur.
Spielberg, bu filmiyle tam bir büyük casusluk filmi yazmış.
‘SOĞUK SAVAŞ’TA CASUSLAR
Casusun yaşamının Hollywood’un James Bond fantezilerinden ibaret olduğunu sananlar, gerçek casusların nasıl yaşadığını, hayatlarında nelerin olduğunu görmek için Spielberg’in filmini mutlaka seyretmeliler.
Eğer bir de soğuk savaş koşullarında casusluğun nasıl olduğunu merak ediyorsanız bu film size neredeyse dokümanter kalitesinde bilgi sunuyor.
Mizansenler müthiş, kamera hareketleri olağanüstü, detayda gösterdiği birkaç saniyelik durumlarla neredeyse ayrı birer roman yazan müthiş bir film bu.
Sovyetler Birliği ve Amerika’nın o dönemdeki devlet sistemlerini çok iyi analiz eden, bilimsel temeli olan bir film ayrıca.
JOHN LE CARRE TADINDA
Son sahnede Berlin’deki köprüde (Glienicke Köprüsü) yaşanan casus değiş tokuşu, soğuk savaş döneminin casus dünyasını en iyi anlatan “Soğuktan Gelen Casus” romanının yazarı John le Carre’nin kaleminden çıkmış yeni bir roman kalitesindeydi.