Lilyhammer
YAZININ başlığı, bir süre önce neredeyse tutkuyla seyretmekte olduğum dizinin adıdır. New York’lu bir mafya mensubu, Amerika’dan kaçmak zorunda kalınca Norveç’in Lilyhammer kasabasına yerleşir ve orada...
YAZININ başlığı, bir süre önce neredeyse tutkuyla seyretmekte olduğum dizinin adıdır.
New York’lu bir mafya mensubu, Amerika’dan kaçmak zorunda kalınca Norveç’in Lilyhammer kasabasına yerleşir ve orada başından geçen komik olaylar anlatılır.
Adam hiç bitip tükenmeyen bir kültür şoku yaşamaktadır.
Örneğin, basit bir suçtan kısa süreliğine hapse atılınca, gardiyan bir süre sonra gelip “bazı koşulları iyileştirmekte yeterince hızlı davranamadıkları, yeterince konfor sağlayamadıkları” için ondan özür diler.
Gardiyan, mahpusa sürekli hizmet etmektedir.
Servis biraz aksasa, mahpus ona kızar bile.
Bütün bunlar Norveç ortamında normaldir.
Amerikan hapishanelerinin ağır, gayrı insani koşullarına alışık olan bir insana ve bizlere bu durum komik ve tuhaf gelmektedir, ama Norveç’te bütün bunlar normal karşılanmaktadır.
Bu bir naiflikten ziyade Norveç toplumunun insani yüzünü göstermektedir.
Bütün bunların bir abartılardan ibaret olmadığı, New Yorker Dergisi’nde son yayınlanan bir yazıyla ortaya konuldu.
Karl Ove Knausgaard tarafından yazılan “The Inexplicable” başılıklı yazıda, 22 Haziran 2011 tarihinde Oslo’da 69 genci vurup öldürerek bir katliam yapanAnders Behring Breivik’in hikâyesi anlatılıyor.