Zarafetin ölümü
21’inci yüzyıl Türkiye’de “zarafetin öldüğü yüzyıl” olarak anılabilir. Gerek siyasette gerekse kamusal alanda, özellikle gazetecilerin birbiriyle tartışırken kullandığı lisana...
21’inci yüzyıl Türkiye’de “zarafetin öldüğü yüzyıl” olarak anılabilir.
Gerek siyasette gerekse kamusal alanda, özellikle gazetecilerin birbiriyle tartışırken kullandığı lisana bakarsanız Türkiye’nin gittikçe kabalaştığını görebilirsiniz.
Öyle abartılı zarif olma çabalarından, aristokratvari havalar takınılmasından filan bahsetmiyorum.
Burada söz konusu olan, insani ilişkilerimizde, hayatımızda asgari medeni düzeyi tutturma çabası.
Hangi bağlamda kullanılırsa kullanılsın zarif olabilmesi imkânsız olan “önüne yatmak” kavramının da bir şekilde hayatımıza sokulmasıyla bir anlamda kabalıkta zirve yapmış olduk.
Bu tabii ki cehaletle bağlantılı, ama sadece bununla açıklanabilecek bir şey de değil.
Kaba, yıkıcı olmanın neredeyse başarıyla özdeşleştirildiği, bir şeyleri başarmak için yeteneğin aranmadığı, taraf olundu- ğunda insanların ödüllendirildiği toplumlarda kültürel çöküntü yaşanır; bunun da bireylerde yansıması zarafetin ölümüdür.