com.tr Bu da ‘Trump Doktrini’ mi?
ABD Başkanı Donald Trump göreve fırtına gibi başladı. Beyaz Saray’daki koltuğuna oturur oturmaz, “Meksika’ya duvar, 7 ülkeye vize yasağı” talimatlarını imzaladı. Bu ülkeler, halkının ezici...
ABD Başkanı Donald Trump göreve fırtına gibi başladı.
Beyaz Saray’daki koltuğuna oturur oturmaz, “Meksika’ya duvar, 7 ülkeye vize yasağı” talimatlarını imzaladı.
Bu ülkeler, halkının ezici çoğunluğu Müslüman olan Suriye, Irak, İran, Libya, Somali, Sudan ve Yemen’di.
Bu ülkelerden gelenlere kapılarını kapattı.
ABD’ye sefer yapan havayolları bu ülkelerin vatandaşı olan yolcularını havaalanlarında bırakmaya başladı. Gözyaşları içindeki yolculardan birçok acı öyküler çıktı.
Dünya allak bullak oldu.
Trump’ın bu kararı, “teröristleri ülkeye sokmama” gerekçesine dayanıyordu ama bunun yöntemi 7 ülkeden gelecek herkese kapıları kapatmak değildi.
Daha çok yabancılara karşı bir tavır ve özellikle göçmenlere havada, karada, denizde duvar örmek, içeridekileri de ABD dışına yollamak niyetiydi.
Kabuğuna mı çekilecek?
Trump, bununla da kalmadı ekonomik, ticari ve askeri alanda da “içe kapanmacı” talimatlar vermeye başladı.
Göreve gelir gelmez, ABD’yi, Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı’ndan (TPP) çıkardı.
Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması (NAFTA) ile İran’la yapılan nükleer anlaşmanın gözden geçirilmesi talimatını verdi.
Bu arada NATO’nun sorgulanmasını istedi, ABD’nin diğer ülkelere göre NATO’yu daha fazla finanse etmesinin doğru olmadığını söyledi.
Seçim kampanyası sırasında da ABD’nin uzak ülkelerde, tanımadığı liderlerin devrilmesi, rejim değiştirilmesi gibi faaliyetlere katılmayacağı yolunda söylemleri oldu.
Küreselleşmeye karşı konuştu, ABD’nin dünyadaki şirketlerine, “Ülkeye dönün” çağrısı yaptı.
Görevi devralırken yapılan törende de sözlerini, “Önce Amerika, Önce Amerika, Önce Amerika” diye bitirdi.
Trump’ın bu söylemi ve bir haftada yaptıkları, “ABD içe mi kapanıyor, kabuğuna mı çekiliyor?” sorularını gündeme getirdi.
Monroe Doktrini
Trump’ın niyeti, “kapanmacı” söylemi ve bu yönde attığı imzalarla acaba 200 yıl sonra, “Monroe Doktrini”ne mi dönmek?