“Anne” ve “Baba” kelimeleri, “nefret söylemi” midir?
Küresel eşcinsel harekete bakarsanız, kadın ya da erkek olmak çağımızın en büyük suçlarından, asrımızın büyük gericiliklerinden... Feminizm, ne yazık ki, toplumsal cinsiyet eşitliği diye ...
Küresel eşcinsel harekete bakarsanız, kadın ya da erkek olmak çağımızın en büyük suçlarından, asrımızın büyük gericiliklerinden... Feminizm, ne yazık ki, toplumsal cinsiyet eşitliği diye diye, kadın veya erkek olmayı suç haline getirdi...
Nasıl geldik bu sonuca...
1995 yılındaki 4. Dünya Kadın Konferansı'nda yayımlanan Pekin Deklarasyonu, feminizm için yeni küresel hedeflerin açıklandığı, hızlı bir dönüşüm kulvarıydı. ''Toplumsal cinsiyet eşitliği'' teorisinden yola çıkarak, insanların kadın ve erkek olarak farklı cinsiyetlere sahip oluşlarını, çatışma patolojisi olarak ortaya koyan, cinsiyet kavramını kriminal sınırlar içine hapseden bu yeni kulvar, özellikle Asya kadınlarını önceleyen bir aydınlatma manifestosu olarak sunuluyordu.
Aradan geçen 27 yılın ardından, feminizmin eşcinsel söylemin talepleri dışında neredeyse herhangi bir söylemi-teorisi kalmadı. Cinsiyet, geri kalmışlığın ve kaosun sebebi olarak altı çizilen ve derhal kurtulunması gereken