"Beni köyümün yağmurlarında yıkasınlar..."
90'larda, gurbetçilerin dinlerken gözerinden yaşların süzüldüğü bir şiirdi bu, şarkısı da vardı... 1968'de Sirkeci'den kalkan ilk trenlerle geldikleri gurbet ellerde, bir gün eve dönüşün belki de bir...
90'larda, gurbetçilerin dinlerken gözerinden yaşların süzüldüğü bir şiirdi bu, şarkısı da vardı... 1968'de Sirkeci'den kalkan ilk trenlerle geldikleri gurbet ellerde, bir gün eve dönüşün belki de bir trene veya uçağa yüklenecek tabutla olabileceği ihtimali her zaman yüreklerini eritti. Evi her hatırladıklarında, anavatanı, köylerini, kasabalarını her hatırladıklarında, gönülleri sızlayarak geçirdiler her günlerini ve gün oldu, asra bedel.
Onlar orada kaldı...
İnsanoğlu kadar bulunduğu şartlara uyum sağlayabilme kapasitesi yüksek başka varlık yok dünyada. Derken bizim gurbetçilerimiz de alıştı gurbete, evlatları oldu, torunları dünyaya geldi ''gurbet'' dedikleri diyarlarda, hatta torunları bile evlenenler oldu... Üç, hatta dört kuşağa yayılınca gurbette yaşama deneyimi, bir de baktılar ki; gurbet, gurbet olmaktan çıkmış, yepyeni bir yurt olmuş onlara... Hatta dükkanları, kitapçıları, kafeleri, iş yerleri, kabristanları bile olmuş zaman içinde, geri