Darbeler de işgaller gibidir: Yurtsuzlaştırır
Ressam Hülya Yazıcı’nın küratörlüğünde 3.sü düzenlenen Uluslararası İstanbul Trienali’nin bu seferki ekseni: ‘’Yurtsuzlaşma’’ydı... Hülya hanım için sanat, fildişi...
Ressam Hülya Yazıcı’nın küratörlüğünde 3.sü düzenlenen Uluslararası İstanbul Trienali’nin bu seferki ekseni: ‘’Yurtsuzlaşma’’ydı... Hülya hanım için sanat, fildişi kulelerine kapanmış özel insanların ortaya koyacağı bir hasıla değil, onun nazarında sanat hayat demek, topluma dair sorumluluğu olan bir kişidir sanatçı.
Bunu gerçekleştirebilmenin önündeyse türlü engeller var. Hülya’nın mütedeyyin ve kadın sanatçı olarak modern resim üzerinden aldığı eğitim ve devam ettiği sanat macerası, uzun sabır çöllerini çoğu kez yalnız başına aşmak zorunda kalışı demek. Mütedeyyin kesim, modern sanata bilhassa tasvire dair sorgulamasını henüz gerçekleştiremedi. Muhafazakar siyaset, sanat dendiğinde popüler şarkıcılardan, eski film aktrislerinden başkasını tanımıyor maalesef. Sanat; geleneksel hat tertibini aynıyla tekrardan, ebru şovlarından da ibaret değil oysa... Bir de ‘’bizim evin kızı’’ alışkanlığımız var, aşabilmenin çok zor olduğu bir şefkat duvarı... Hülya Yazıcı’yla bunları hep konuştuk.
2013 yılındaki trienal, Gezi kalkışmasında boy gösteren ‘’çevreci’’lerce basılmış, cam çerçeve indirilmiş, sanatçıların yapıtları tarumar edilmişti. Attar’ın bilgelik öğretisi ‘’Simurg/otuz kuş’’’a atıf yapan estalasyonun kuşları paramparça edilmiş kanatları kafaları kopartılmıştı... Ama tüm bunlar, şiddet olarak geçemedi kayıtlara. Bu yıkım, ‘’sol’’un ve ‘’solcu’’nun hakkıydı, mazur görülmeliydi.
Kendini sanatta ve bilmekte, merkez ve eksen olarak gören kesim, halk nazarında giderek hem temsil kabiliyetini yitirdi bu süreçte, hem de ‘’öteki’’ne karşı kurduğu sınır tahkimatından sanata dair yeni performanslara sıra bulamadı. Her iki taraf için de bir tür yavaşlama ve donmanın ayak ucuydu bu ‘’birleşik kaplar’’ deneyi aslında... Benim ruhum yoruldu bu şımarıklığı defaatle hatırlamaktan, bu hoyratlığa cevap vermek zorunda kalıştan...
Öte yandan Cumhuriyet döneminin devlet destekli sol seçkin zümresi, sanat üzerindeki politik tekelleşmeyi aşabilmek şöyle dursun neredeyse daraltarak dondurdu. Sol bandıralı sanat dünyasının toplumsala yönelik kepenk kapayışı, halka dair huzursuzluğu, horgörüsü, alternatif bir tepkiyi oluşturdu... Sol dışı iktidarlar, dışlanan toplum kesimlerinin sanat temsili adına; zevksiz, ruh yutucu, beyin yakıcı, ama popüler ‘’kitch’’ çıktıların peşine düştüler maalesef...