Hafızlar: Allah kelamının muhafızları
Mezuniyet günlerindeyiz... Yurdun değişik yerlerinden, kentlerden, kasabalardan, köylerden davetler geliyor, hafızlara ihtiram ettiğimi bilenler, sağolsunlar cemiyetlerine buyur ediyorlar... Yaram henüz pek taze, anneciğimi dar-ı ukbaya yeni yolcu...
Mezuniyet günlerindeyiz... Yurdun değişik yerlerinden, kentlerden, kasabalardan, köylerden davetler geliyor, hafızlara ihtiram ettiğimi bilenler, sağolsunlar cemiyetlerine buyur ediyorlar...
Yaram henüz pek taze, anneciğimi dar-ı ukbaya yeni yolcu ettik. Kardeşlerimin de benim de kalplerimiz ancak Kur’anı Kerim’le agah oluyor, bir nebze de olsa yatışıyor. Ayetler bir sükunet yağmuru gibi hafif hafif yağıyor kalpteki hüzün ateşinin üstüne... Sureler, sahifeler, ayetler, birer sekinet, birer serinlik yaygısı gibi, örtüyor, bürüyor, kanayan sızlayan yaralarımızı... Yasin Suresi mesela... Bunca yıl okumuşum da sıra annemin ruhu için okumaya gelince, içinden geçerken sanki canlanıyor... Hani şehrin diğer ucundan koşarak gelen bir adam vardır ya, sanki halkın arasına karışmışız rahmetli annemle, sanki o doğru sözlü adam önümüzden geçiyor... Yasin Suresi sanki içinden geçilen cap canlı bir hale geliyor... Bunlar hep annemin yüzünden biliyorum. Hayattayken öğretmenimdi. Vefatından sonra da elimden tutup beni bir surenin içine taşıyor. Bazı tefsirler şehrin öte yakasından koşarak gelen o adamın Habibi Neccar olduğu yazar. Antakya’ya gittiğimde ziyaret etmek nasip olmuştu. Hz. İsa’nın (as) havarilerinden çıkıp gelmiş iki dost, beldedeki insanlara Hakkı söylemişler, Allah var, ahiret var, hesap günü var demişler de kızmış ekabirler bu lafları işitince, tutun şu yabancıları derslerini verelim, düzenimizi bozacaklar demişler... Tam o sırada şehrin diğer ucundan, nefes nefese bir adam çıkagelmiş. Yabancı olmayan, içlerinden biri, tanıdıkları, sözüne güvenilir bir kişiymiş... ‘’ Durun yapmayın’’ demiş, ‘’bu misafirler doğruyu söylüyor’’... Ama ne havarilerin daveti ne de Neccar’ın tanıklığı, ahalinin kararmış kalbini ağartmaya yetmemiş. Orada yatıyorlar... Ben bunları düşünürken, Prof. Ümit Meriç’in mesajı geliyor: Habib-i Neccar’ın makamındaymış, anneciğime dualar yolluyormuş. Prof. Muhyittin Şekür’ün sık sık söylediği gibi; maddi dünya ile manevi dünya arasında ciddi bir ilişki var...