Kabe... Vinç...
Tekinsizdir çöl iklimi. Kavurucu sıcakların ardından çıkan kum fırtınası, eşlik eden sağanak yağış ve birer yakıcı kırbaç gibi yeryüzüne inen yıldırımlar... Kabe...
Tekinsizdir çöl iklimi. Kavurucu sıcakların ardından çıkan kum fırtınası, eşlik eden sağanak yağış ve birer yakıcı kırbaç gibi yeryüzüne inen yıldırımlar... Kabe duvarına dayanmış gazap trollerini andıran vinçlerden birisini tutup yere çalınca olanlar olmuş... Hacı namzedlerinin üzerlerine doğru büyük gacırtılarla kısa sürede çöküş... Bu yazı kaleme alındığında Mekke-ü Mükerreme’de vuku bulan vinç faciasından dolayı, Hakkın rahmetine uçmuş 107 insan olduğundan bahsediyordu dünya ajansları... Allah’ın mağfireti kuşatsın hepsini, ruhlarında ukdeleri olarak kalan hac tavaflarını, melekler tamamlasın...
Ne kadar zor, acı bu kadar tazeyken bir şeyler yazıp konuşmak. ‘’Kabe’’ ile ‘’Vinç’’ gibi birbiriyle bu kadar uyumsuz iki kelimeyi aynı cümlede kullanmak zorunda kalmak. Bu yüzden ikisinin arasına nokta koydum yukarıdaki başlıkta. Bitişmesin istedim ikisi. Vinç giremesin istedim Kabe’nin yanına. O vicdansız vinçlerle Allah’ın Evi’ni aynı cümlede kullanmamak kadardır benim bu konudaki itiraz gücüm. Çünkü ben, haccını tamamlayamayıp, son nefesini o ağır vinçlerin yıktığı taşların altında kaybedenlerin yanındayım. Kalbimde her şey yarım. Ruhum yarım. Gözüm yarım.