Kudüs’ü hiç unutmadan bir Ramazan daha...
Dehşetli gündemlerin içinden yana yakıla geçerken biz, “birdenbire” çıkagelir Ramazan. Sanki evin yolunu unutmuş çocuklarını sabırla içeri çağıran bir anneye benzer sesi. “Haydi...
Dehşetli gündemlerin içinden yana yakıla geçerken biz, “birdenbire” çıkagelir Ramazan. Sanki evin yolunu unutmuş çocuklarını sabırla içeri çağıran bir anneye benzer sesi. “Haydi içeri” der... Toplar evlatlarını. O, birdenbire çağırınca bizi, biz ait olduğumuz evi, iklimi hatırlarız... O, Kur’anı Kerim’in ayıdır... Onun günleri, Allah’ın Sözünün hatırı olarak muhteremdir. Bir kısmımız Melek Cebrail’in (selam üzerine olsun) bir kısmımız ise Rahmetellilalemin olan Hz. Peygamber’in (salat ve selam üzerine olsun) tavrını sürdürerek, Kur’anın sayfalarını mukabele etmeye başlarız. Kuran’ı Kerim’in “evimiz” olduğunu fısıldar bize Ramazan günleri... Kur’anın içine çağrılırız. Küçük çocuklar gibi koşarak yaklaşırız Allah’ın sözüne, kuş sürüleri gibi konmaya çalışırız kutsal ağacımızın dallarına... O, sabrın ayıdır... Suya sabrın, öfkeye sabrın, ekmeğe sabrın, hiddete sabrın çağrısıdır. Başlı başına selamdır Ramazan’ın günleri. Sükunet, bizi kendimizle karşılaştırır. Ne kadar zordur Bir Yasin Suresi boyunca da olsa sadece Söz’e odaklanmak mesela... Dışarıda akmakta olan o güçlü gündem seline kapıyı kapatabilmek. Huzur’da olduğumuzun bilincini kuşanmak. Elbette zordur. Hayatı, Allah için kılabilmek... Gözleri yere indirmek, beli yere doğru bükmek, boyun eğmek, alnı toprağa sürmek, dili tutup gönlü konuşturmak, gözden geçirmek kalbi ve silip süpürmeye çalışmak kalpteki dünyalık dağları...