‘Ölüm bize ne uzak, bize ne yakın ölüm’
Çok saygı duyulan bir öğretmendi. Bilgisi, konuşması, öğrencileriyle olan diyaloğu göz doldururdu, cehaletten, boş konuşmadan hiç hazzetmeyen bir kitap kurduydu. Kendisini seven bir hanımı, mutlu bir ailesi...
Çok saygı duyulan bir öğretmendi. Bilgisi, konuşması, öğrencileriyle olan diyaloğu göz doldururdu, cehaletten, boş konuşmadan hiç hazzetmeyen bir kitap kurduydu. Kendisini seven bir hanımı, mutlu bir ailesi, misafirle dolup taşan bir evi vardı. Mükemmeldi. Mükemmelliğiyle can sıkıntısına yol açtığındaysa, tanıdıkları onun için en fazla; “İyi hoş da kimseleri beğenmez, burnu havadadır” derlerdi. Derken bir gün rüzgar tersine döndü. O adamın yolu çok zor bir şehre düştü, o şehrin adı ölümdü. O artık evladını toprağa vermiş bir babaydı... Hallacın attığı pamuk gibi parça parçaydı yüreği...
Oysa erguvanlar kadar kısadır hayat. Yazımın başlığına çektiğim Erdem Beyazıt mısrasındaki gibi. Aklımıza hiç getirmiyoruz ölümü. Ondan elimizden geldiğince k