‘Ortadoğu’da ‘ev’ halleri
Ev’in Yalın Hali: Gittiğimiz okullar, okuduğumuz kitaplar, baktığımız atlas ve haritalar, “orayı” bize “Ortadoğu” olarak ezberlettiyse de her ne kadar... Bizim içinde büyüdüğümüz...
Ev’in Yalın Hali: Gittiğimiz okullar, okuduğumuz kitaplar, baktığımız atlas ve haritalar, “orayı” bize “Ortadoğu” olarak ezberlettiyse de her ne kadar...
Bizim içinde büyüdüğümüz zihinsel bahçe, kutsal tüm hatıraların yurdu, kanayan kalbimiz, sahralarda esişen ruhumuz, dünyada ve ahirette iyilik temennimiz, Mekke’miz Medine’miz Kudüs’ümüz, beşiğimiz ve kefenimizdir “orası”...
Doğu’nun ortası değil... Varoluşumuzun ortası, merkezi, vasatıdır... Ev’dir orası bize...
Ev’in -e Hali: EV’E... Soy ve atalardan intikal etmiş biyolojik hücrelerin muhakkak ki kaderle ilgili bir başlangıç olarak tartışmaya açık olmadığını biliyoruz. Hiçbir çocuğu yeryüzünün, doğacağı evi ve ebeveyni seçerek düşmez cihana çünkü. Lakin genetik dışında başka ve çok daha etkin bileşenleri de vardır aidiyetin.Ruhumuzun gezindiği yerler, biyolojik hücrelerimizin hiç benzeşmediği kimselerle kaderimizi ortak kılınca ‘’benzeşmeyen benzeşimler’’ içinde buluruz kendimizi. Çıktığımız ev’den, vardığımız ev’e doğru sürüklenen insanlık maceramızda, nereye ait olduğumuzu, hangi evin halkı olarak durduğumuzu, çoğu kez ortak yaşanmış tecrübelerdir belirleyen. Vatandaşlık vesikası, resmi makamların damgaladığı pasaportlar, muhtarların veya nüfus dairelerinin onayladığı hüviyetler değildir bizi “ev’e” ait kılan...