Bir şehre kıymak
İÇİNDE İstanbul sevgisi, tarih merakı, gelenek düşkünlüğü taşıyan bir İstanbullu için Tarlabaşı’ndan Unkapanı’na giderken maruz kaldığı metro köprüsü...
İÇİNDE İstanbul sevgisi, tarih merakı, gelenek düşkünlüğü taşıyan bir İstanbullu için Tarlabaşı’ndan Unkapanı’na giderken maruz kaldığı metro köprüsü görüntüsü, eğer işkence değilse, büyük bir eziyettir. Muhafazakâr olma iddiası taşıyan bir kent yönetimi, Süleymaniye’nin görüntüsünü engelleyen bu çirkinlik abidesini yaptırabilmiştir.
Türk muhafazakârlığı deyiminin aslında İngilizce tabiriyle bir oxymoron yani kendi içinde tezat teşkil eden bir tanımlama olduğunun kanıtlarından biri buysa, diğeri de kuşkusuz tarihi yarımada siluetini mahveden, arka planda yükselen ve yıkılması bir türlü akla gelmeyen gökdelenlerdir.
Bunların yanı sıra muhafazakâr belediyelerin ve her türlü idarenin pek meraklı ve düşkün olduklarını iddia ettikleri tarihin ve tarihi eserlerin canına okuyan düzenlemelerin, canım camilerin dışında gözleri yuvalarından fırlatacak şekilde sarkan klima borularının, külliye yanına yapılan yurt gibi kadirbilmezliklerin yekûnünü bilmek de herhalde imkânsız.
Kısacası Türk muhafazakârlarının ya da en azından bugün kent rantlarını yönetme gücüne sahip olanların çoğunun yaşadıkları kentin dokusu, doğa-yaşam alanı uyumu gibi dertleri taşıdıklarını söylemek, kolay değil. Bu kayıtsızlığın, umarsızlığın sonuçları her gün gözler önüne yeni örneklerle gelirken bir kısmının gelecek nesilleri tümden hafızasızlaştıracağını da söylemek yanlış olmaz.