Yarış başlıyor
Yarın Amerika Başkanlık Seçimi kampanyası resmen başlıyor. Maraton gibi geçecek önseçim döneminin ardından sivrilen adaylar belli olacak ve yaz aylarında yapılan kurultaylarda resmen partilerinin başkan...
Yarın Amerika Başkanlık Seçimi kampanyası resmen başlıyor. Maraton gibi geçecek önseçim döneminin ardından sivrilen adaylar belli olacak ve yaz aylarında yapılan kurultaylarda resmen partilerinin başkan adayı ilan edilecekler.
İlk sınav aslında önseçim yapılmayan daha dolaylı bir delege belirleme sistemine sahip Iowa. İsmini Amerikan yerlisi bir kabileden alan, 3 milyon nüfuslu, yüzde 90’ı beyaz, ekonomisi tarıma olduğu kadar imalat sanayii ve hizmetlere de dayanan bir eyalet Iowa. Eyaletin bölgelerinde mahallede yaşayan her iki partinin üyeleri aday adaylarından hangisine destek vermek istediklerini okullarda, kiliselerde, kütüphanelerde buluşup, adayların köşelerine katılarak belirliyorlar.
Amerikan nüfusunun sadece yüzde 1’ini teşkil eden, demografik yapısı temsili olmayan bu eyaletin siyasi takvimdeki önemi ilk gerçek parti eğilimini gösteriyor olması. 2008 yılında Barack Obama buradan birinci çıkınca Hillary Clinton’ın “kaçınılmaz” sayılan adaylığı darbe almış ve Obama başkan adaylığını güç bela da olsa sonunda kazanmıştı. 8 gün sonra yapılan ve yine pek temsili bir eyalet sayılamayacak New Hampshire önseçimiyle birlikte aday heveslilerinin bir kısmı elenir. Zira bu ikisinde bir varlık gösteremeyenlere artık kimse para vermek istemez. Para gelmeyince de kampanyalar genelde söner.
Bu yılki seçimlerde Cumhuriyetçiler çok kalabalık bir hevesliler ordusuyla yola çıktılar. Normalde dünyanın henüz Amerikan seçimlerine dönüp bakmayacağı bir zamanda adayların nitelikleri ve söylemleri projektörlerin Cumhuriyetçilerin kampanyasına dönmesine yol açtı. Özellikle de, gerek ismi önceden de dünya kamuoyunca bilindiğinden gerekse de her türlü siyasi hatta kişisel edep ve adaptan yoksun bir dil benimsediğinden müteahhit Donald Trump öne çıktı.
Başlarda Trump’un nefesinin kısa sürede tükeneceğini düşünenler yanıldı. Yanılmakla da kalmadılar Trump, Cumhuriyetçi tabanın yüzde 40’ının desteğini alır hale geldi. En yakın rakibi Teksaslı senatör Ted Cruz, meslekdaşlarınca nefret edilen ve doğrusu daha da tehlikeli bir oportünist. Geri kalan adayların çoğuAmerikan ölçülerinde bile hayli sağcı.
Önseçimlerin bir özelliği iki büyük parti yani Demokratlar ve Cumhuriyetçileraçısından, tabanın daha radikal unsurlarının ön plana çıkmasına imkân tanıması. Davası olan parti üyeleri bu önseçim sürecine aktif şekilde katılarak kendi tercihlerinin benimsenmesini ya da onların kabul edeceği bir söylemin geçerli olmasını sağlamak istiyorlar. Bugüne dek önseçimlerin radikalliğini partilerin seçkinleri bir şekilde törpülemeyi başardılar. Bu kez farklı olan tabandan gelen dalganın çok güçlü olması ve parti ileri gelenlerinin bu enerjiyi kontrol edebilmekte ciddi zorluk çekmeleri.