Hangi hilafet
Sözcü yazarı Soner Yalçın bu hafta 'Hangi hilafet' başlıklı yazısını köşesine taşıdı.
Bugünlerde ülke gündemine “hilafet isteriz” söylemi sokuldu!
Marjinal grupların -emperyal nostalji ile yaptıkları- bu tür beklentiler zaman zaman gündeme geliyor. Üzerinde durulmaya değecek konu değil aslında. Fakat “rejim korkusunu” düşüncesinin merkezine koyan “bizim mahallede” pek önemseniyor bu tür aykırı talepler!
Hz. Muhammet döneminden sonra başlayan bin dört yüz yıllık tartışma, halifelik. Halife-i Resulullah’ın yerini almak kolay mı?
Emevilerin siyasi otoritelerini tanımlamak için saltanatlarını hilafete dönüştürmesi tartışmaları büyüttü:
Kur’an’ın ikinci ve otuz yedinci ayetine göre halife, Hz. Adem ve Hz. Davut gibi peygamberlere aitti. Hadis’e göre, halifeliğin ömrü otuz yılla sınırlıydı. Hz. Ali ile sona ermişti. Vs.
Sonra Abbasiler kullandı unvanı; “Hulefa-yı Raşidin”...
Anadolu’da sadece Osmanlı değil; Aydınoğullarından İsa Bey 1380’te -Selçukluların bile cesaret edemediği- “halifetü Rasulillah Fi’l-mü-min” (Peygamber’in müminler arasındaki halifesi) unvanını aldı.
Diyarbakır’daki Ulu Cami kapısındaki Selçuklu kitabesine göre, Selçuklu hükümdarı kendini Allah’ın halifesinin yardımcısı (mu’in-i halifetullah) olarak tanımladı.
Anadolu’daki tasavvuf örgütlenmeleri üzerinde hâkimiyet kurmak isteyen Osmanlı, halife kavramını Allah’ın yeryüzündeki temsilcisi (halifetullah) diye kullandı.
Ayrıca... Hilafet için Kureyş soyunun şart olup olmadığı hep tartışıldı. Müslümanların evrensel lideri kim olacak tartışması hiç bitmedi...
★★★
Yazmak istediğim hilafet tarihi değil; (Teymiyye’den Gazali’ye) halifeliğin siyaset aracı olarak kullanılması...
Ülkemizdeki cehaletin “halifelik istiyoruz” talebi, bugün başta Selefiler- Suudiler olmak üzere çok örgüt ve ülkeyi Türkiye aleyhine kışkırtacaklarını kavrayamıyor!