Niye böyleyiz?
Osmanlı’nın yasağı gibi… Bizde olağanüstü bir olayın etkisi sadece üç gün sürüyor. Çubuk- Akkuzulu linç girişimi gündemden düşmeye başladı. O köyde...
Osmanlı’nın yasağı gibi…
Bizde olağanüstü bir olayın etkisi sadece üç gün sürüyor.
Çubuk- Akkuzulu linç girişimi gündemden düşmeye başladı.
O köyde hiçbir şey yaşanmamış gibi, ana muhalefet partisi lideri dövülmemiş, linçe maruz kalmamış gibi “normal hayata” geri dönüverdik…
Bir kez daha acı gerçeğimizi yok saydık!
Şiddet sarmalının toplumu esir aldığını yine görmezden geldik!
Artık “önümüzdeki linçlere bakacağız” öyle mi? Bakalım Kılıçdaroğlu bu kez nerede saldırıya uğrayacak?
Bir kez daha hakikatle yüzleşmeden yaşamaya devam edeceğiz demek.
İnsanımıza ve ülkemize yine nesnel bakmamayı sürdüreceğiz demek.
Ve yine…
– Kimi halk popülizmi yapacak…
– Kimi halka kibirle bakacak…
Bu devran sürüp gidecek demek.
Saldırgan 70’lik dedenin ya da “yakın… yakın” diye bağıran kadının histerisine neyin yol açtığının üzerini kapatacağız. Oysa…
Aynaya bakmak zorundayız:
Meselenin siyasi-ekonomik-sosyal sebepleri var kuşkusuz.
Siyasi-ekonomik sebepleri az buçuk tahmin edebiliriz. Ya sosyal sebepler?
Kuldan bireye geçişi tamamlayamadık.
Temel vasfı güvenilmezlik olan ve kalabalıkların cezbesine göre hareket eden “güruh” olmaktan kurtulamadık.
Evet. Sağduyunun kalesi bireyi var edemedik…
Şehit cenazesindeki kıvılcım bu nedenle büyük aleve dönüşüverdi.
Peki…
Son linç girişiminde tabii ki siyasal atmosferin -ekonomik sıkıntıların etkisi var. Ama… Herkes de bu iklimden etkilenip sağa sola saldırmıyor! Güruha katılan ile katılmayan arasındaki fark ne? Bunu aramak gerekmiyor mu?