Şüphe ettim
Sözcü yazarı Soner Yalçın bu hafta 'Şüphe ettim' başlıklı yazısını köşesine taşıdı.
Kitabın adı:
“Hanedandan Bir Sultan Sabiha”
Yazarı İpek Çalışlar.
Kitabı elime aldım yazarının biyografisine baktım. Okuyunca kitabı bıraktım, bundan sonra da okur muyum bilmiyorum.
İpek Çalışlar, kendini tanıtırken yaşamının bir bölümünü yok sayıyor! “İpek Erkerler” olduğu dönemi; Şafak dergisi, bildirisi, illegal yaşamı ve bu yüzden yattığı hapisliği yazmıyor. Çalıştığı Aydınlık dönemini atlayıp, gazeteciliğe TRT’de başlayıp Nokta dergisi vs. devam ettiğini belirtiyor...
İpek Çalışlar’ın kişisel yaşamında neyi hatırlamak, neyi unutmak istediği kimseyi ilgilendirmez. Ve fakat:
12 Eylül darbesi ve neoliberalizm rüzgarıyla küreselciliğe çark etmiş solcularda sıklıkla görülen bir “etik hastalık” bu, geçmişini silmek!
Hangi ideolojik görüş “doğru” ya da “yanlış” tartışması yapmayacağım; sadece kişisel tarihlerini silenlerin yazdıklarına güvenemiyorum.
İşte... İpek Çalışlar’ın bu “unutturma eylemi”, yazdığı biyografi kitabına mesafeli bakmama/şüphe duymama sebep oldu: Objektif olmayıp politik görüşüne uymayanı yok mu saydı?
Öyle ya, neo Osmanlıcılık siyasi fikri pek moda günümüzde!
★★★
Jean Paul Sartre geçen yüzyılın nitelikli entelektüellerden biriydi. Yazdığı “Bulantı” romanı “varoluşçuluk” tartışmasını alevlendirdi.
Roman kahramanı tarihçi Antoine Roquentin şöyle konuştu:
-“Olayları günü gününe yazmak daha iyi olacak. Açıkça kavramak için bir günce tutmalı. Önemsiz gibi görünseler de küçük ayrıntıları, olaycıkları kaçırmamalı, özellikle hepsini sınıflamalı. Şu masayı, sokağı, insanları, tütün paketimi nasıl gördüğümü anlatmalıyım, çünkü değişen bu. Bu değişmenin alanını ve özünü iyice belirlemeliyim. Sözgelimi, mürekkep şişemin içinde bulunduğu karton kutuyu ele alalım. Anlatmam gereken şu; onu daha önce nasıl görüyordum şimdi nasıl?”
İnsan, kendi bireysel bilgi ve tecrübesiyle farkındalık geliştirir ve bu bilincinde değişimine yol açar. İtibariyle olaylara- ideolojiye- tarihe vd. farklı bakmasına sebep olur.
Yani, (toplumsal yaşamın etkisindeki) bir bireyin 20 yaşında oluşturduğu kimliği/bakış açısı/ seçimleri, (toplumsal koşulların değişimi vs. ile) 40 yaşında aynı olmayabilir. Diyalektik materyalist felsefeyi reddedebilir miyiz?
O halde: