Arda olayında gazeteciye çuvaldız
Gazetecilik ciddi bir iştir.Aşk ister.Gerçek aşkı.Saygı ister.İnsana saygı.Zeka ister.Yaratıcılık ister.Renk ister.Farklı. Albenili. Hedefli.Tutun beni! Yoksa daha keyifli, keyifli sayıp dökeceğim.Ama haksız...
Gazetecilik ciddi bir iştir.
Aşk ister.
Gerçek aşkı.
Saygı ister.
İnsana saygı.
Zeka ister.
Yaratıcılık ister.
Renk ister.
Farklı. Albenili. Hedefli.
Tutun beni! Yoksa daha keyifli, keyifli sayıp dökeceğim.
Ama haksız mıyım.
Şimdi bakıyorum. Okuyorum. İzliyorum. Biri bir kuyuya bir taş atıyor. Hepsi atlıyor ardından aşağıya. Sıra sıra... hurra..!
Düşünmeden. Kişiliksiz.
Patron borazanlığına hiç anlamadım zaten. Hadi diyelim, bir yerden “mecburiyet” mazereti bulup çıkarabilirsin belki. Çocuğumun taksidi filan...
Ama bunu hiç mi, hiç anlamam.
Şu Arda olayı.
Haberi ilk radyodan mutfakta iş yaparken dinledim. Yayını kesip verdiler. Kendi kendime yüksek sesle söylendim. Eleştirdim. Hem de dibine kadar. “Spor ve sporcu” konusunda zaten uzun zamandır, hele de futbolda çoktan kavramlarımı değiştirdim de... Beklentilerim azaldı doğrusu. Ama Arda'nın bu davranışı... yine de bu çok fazla.
Kim yaptı, kim nasıl bu sistemi ve “sporcu tarzını” üretti, onu buraya nasıl taşıdı ayrı.
Ayrıca herkes de taşınmıyor ki...
Neyse...
İki üç gündür haberleri, yazılanları okuyorum.
Linç kampanyası.
Ağır hakaretler.
Herkes dozunu biraz daha, biraz daha artırma yarışında.
Biraz Galatasaray-Fener “oh fırsatı yakalamışken, değerlendireyim, içimi dökeyim, yüreğim ferahlasın”ı bekliyordum doğrusu. Ama o bile değil. İpin ucunu açık arttırmayla herkes kaçırdı.