Öz hukuk Üvey hukuk
Bizim adalet ve hukuk anlayışımızda bir gariplik oluştu... Hep anlatılırdı örnek olsun diye... Bir kadının iki çocuğu varmış. Biri üvey biri has... Çocukların adını unuttum..
Anaları öz olandan söz ederken dermiş ki...
“Oğlum hımır hımır yer... Doyar”
Ötekisinin ise her yediği lokma batarmış.
“Boğazına tıkılasıca, löpür löpür götürür yine de doymaz, yine de doymaz...”
Oysa yedikleri aynı, belki üvey olan eksikli olduğu için elini yemeğe uzatırken daha edepli.
Bir suç işlendi mi herkes kendine göre taraf oluyor.
Bizimkiler için ve de sizinkiler için ayrı.
Bizimkiler ne yaparsa yeridir.
Ama ötekisi yaparsa yüzünü gözünü paralarım.
Güya adalet hanımın gözünü kapatmışlar, eline de terazi vermişler.
O hanımefendinin beynini ve yüreğini de özgür bırakmalı.
Bırakmalı ki doğru tartsın.
Bana öyle, ötekine başka yapmasın.
Eline de yazılı bir kitap vermişiz. Aman uysun da, hak geçmesin diye.
O da bir karşılıklı anlaşma sonucu.
Yazılı hukuk ne kadar tarafsız?
Yasayı güçlü olan yazmış vaktiyle.
Ancak iyi kötü yöneteceği kişilerin de uyabileceği bir dengede anlaşılmış. Değiştirmeye gücümüz yettiğinde örgütleniyoruz, baskılıyoruz, değiştiriyoruz.
Ama değişene kadar bana neyse, ona da o!
Çok çektik.
Özenim ondandır.