Türkiye’yi HDP ve PKK yönetecek!
Millet İttifakı'nın bütün mensupları günlerdir Selahattin Demirtaş'ı dilinden düşürmüyor. Varsa yoksa Selahattin Demirtaş. Onlara göre Kobani olaylarının faili, Yasin Börü'nün katili olan...
Millet İttifakı'nın bütün mensupları günlerdir Selahattin Demirtaş'ı dilinden düşürmüyor.
Varsa yoksa Selahattin Demirtaş.
Onlara göre Kobani olaylarının faili, Yasin Börü'nün katili olan Demirtaş hakkında henüz verilen bir yargı kararı yokmuş. Hâl böyle olunca Cumhurbaşkanı olan birinin hapiste olması, demokrasi ve özgürlükler açısından çok sakıncalıymış!
Haklılar!
Haklılar, çünkü suç onlarda değil, onlara bu sözleri söyletenlerde...
Demirtaş'ın suç dosyasını 20 ay gibi uzun bir süre içinde hazırlayıp mahkemeye getiremeyen yargı ve Cumhurbaşkanlığı'na aday olmasında bir engel olmadığını söyleyen Yüksek Seçim Kurulu hakkında ne diyeceğimi bilemiyorum.
Onların işgüzarlığı sayesinde, "Biz daha APO'nun heykelini dikeceğiz" diyen bir terörist, bir cinayet infazcısı, benim ülkemde Cumhurbaşkanı adayı oldu ya, ne desem az!
Neyse, biz asıl konumuza dönelim...
Millet İttifakı'nın mensupları, Demirtaş'ın bir an önce hapisten çıkması için çırpınıyor diyorduk. Aslında sık sık dile getirdikleri bu talebin demokrasiyle zerre-i miskal ilgisi yok.
Peki dertleri, karın ağrıları ne?
Anlatayım...
Günlerdir ardı ardına yayınlanan anket sonuçlarına bakarsanız, Millet İttifakı'nın oy oranının yüzde 35-39 bandında olduğunu ya da gösterildiğini görürsünüz.
Bu oran, onlara hayal ettikleri iktidarı da Cumhurbaşkanlığı'nı da getirmiyor. Bunun için yapmaları gereken tek şey var.
İttifaka almadıkları HDP'yi kazanmak.
Zaten görüyorsunuzdur. Günlerdir, kendi dertlerini unuttular, "HDP'ye nasıl baraj atlatırız" diye kılı kırk yarmaya başladılar. HDP barajı aşarsa AK Parti Meclis'te çoğunluğu kaybedecek.
Bu birinci hedefleri...
İkinci hedefleri ise, "Hapiste olmamalı" dedikleri, mağdur olduğunu, mazlum olduğunu ima ettikleri Demirtaş'ın yüzde 11-13 arası bir oy almasını sağlamak…
Böylece Cumhurbaşkanlığı seçimini ikinci tura bıraktırmak. Böylece Meclis çoğunluğuyla birlikte Cumhurbaşkanlığı seçimini de kazanmak.
Şimdi tam da bu noktada size bir senaryo sunacağım ve ardından bir soru soracağım izninizle...
Diyelim ki yaptıkları bu plan başarılı oldu.
25 Haziran sabahında Muharrem İnce ya da Meral Akşener'in Cumhurbaşkanı olduğu, Millet İttifakı'nın da Meclis çoğunluğunu ele geçirdiği bir Türkiye'ye uyandık.
Böyle bir durumda, Türkiye'yi aslında kim yönetir?
Sorduğum soru kafa karıştırıcı görünse de üzerine biraz kafa yorunca cevabın çok basit olduğunu fark edeceksiniz. Ya da siz hiç kafa yormayın, cevabı ben vereyim:
Böyle bir durumda Türkiye'yi HDP ve PKK yönetir!
İlk etapta uçuk gibi görünen bir iddiada bulunduğumun farkındayım. Lakin, aklıselim bir şekilde düşündüğünüzde, bu planla birlikte ülke yönetiminin aslında HDP ve dolaylı yollardan PKK'ya teslim edildiğini görür, anlarsınız.
Şöyle ki...
HDP, ittifak içinde olmadığı için Millet İttifakı'nı dışarıdan destekleyecek mi?
Destekleyecek!
Peki, HDP ile birlikte Meclis'te çoğunluğu sağlayabilen Millet İttifakı'nın, HDP'nin isteklerini yerine getirmeden bu çoğunluğu sürdürebilmesi, iktidarını devam ettirebilmesi mümkün mü?
Değil!
Farz-ı misal...
HDP, "Selahattin Demirtaş'ın ve içerideki KCK/PKK yapılanmasının serbest bırakılması için bir çalışma yapılmasını istiyoruz. Yoksa size olan desteğimizi çekeriz" diye bir şantajla gelmiş olsa...
Ya da "Önder Abdullah Öcalan'ın serbest bırakılması için gerekli olan kanuni düzenlemeler yapılmadan size destek vermeyeceğiz" şeklinde bir şartla gelmiş olsa...
Veyahut, "Türkiye El-Bab, Cerablus ve Afrin'den çekilmedikçe bu ittifakı dışarıdan desteklemeyeceğiz" demiş olsalar...
İttifakın bu taleplere itiraz etme, karşı çıkma şansı var mı?
Yok arkadaşım, yok!
"Yeter ki elimizdeki güç gitmesin, yeter ki Erdoğan ve AK Parti gelmesin" demekten ve bu isteğe boyun eğmekten başka şansı da çaresi de yok!
Bakınız!..
Ben bu satırları yazarken, İyi Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı adayı Meral Akşener basın mensuplarının sorularını cevaplıyordu. Bir gazeteci kendisine, seçilmesi hâlinde hapiste tutuklu bulunan HDP'li Selahattin Demirtaş'ı başkan yardımcısı yapıp yapmayacağını sordu.
Verdiği cevap şu:
"Benim açımdan etnik aidiyet üzerinden sorulduğu takdirde Kürt bakan da olur, Kürt başkan yardımcısı da olur, Alevi bakan da olur, Alevi başkan yardımcısı da olur."
Bu sözler ne anlama geliyor?
"Evet, Cumhurbaşkanı olursam, hapiste yatan Selahattin Demirtaş'ı yardımcım olarak tayin ederim" dışında başka bir manası var mı bu açıklamanın, söyleyin?
Sözüm ona en milliyetçisi böyle düşünüyorsa, günlerdir "Bizi bırakın, barajı aşması için HDP'ye oy verin" diyerek kendi seçmen kitlesine yalvaran Muharrem İnce ile Kemal Kılıçdaroğlu'nun nasıl düşündüğünü varın siz hesap edin...
Aslında hesap etmenize de pek gerek yok.
7 Haziran seçimlerinden sonraki atmosferi düşünün. Kemal Kılıçdaroğlu, HDP’nin de içinde olduğu yüzde 60’lık blokla Türkiye’yi yönetebileceklerini söyledi mi?
Söyledi!
Şimdi farklı bir şey yapacağına gerçekten inanıyor musunuz?
Varsa yoksa Selahattin Demirtaş.
Onlara göre Kobani olaylarının faili, Yasin Börü'nün katili olan Demirtaş hakkında henüz verilen bir yargı kararı yokmuş. Hâl böyle olunca Cumhurbaşkanı olan birinin hapiste olması, demokrasi ve özgürlükler açısından çok sakıncalıymış!
Haklılar!
Haklılar, çünkü suç onlarda değil, onlara bu sözleri söyletenlerde...
Demirtaş'ın suç dosyasını 20 ay gibi uzun bir süre içinde hazırlayıp mahkemeye getiremeyen yargı ve Cumhurbaşkanlığı'na aday olmasında bir engel olmadığını söyleyen Yüksek Seçim Kurulu hakkında ne diyeceğimi bilemiyorum.
Onların işgüzarlığı sayesinde, "Biz daha APO'nun heykelini dikeceğiz" diyen bir terörist, bir cinayet infazcısı, benim ülkemde Cumhurbaşkanı adayı oldu ya, ne desem az!
Neyse, biz asıl konumuza dönelim...
Millet İttifakı'nın mensupları, Demirtaş'ın bir an önce hapisten çıkması için çırpınıyor diyorduk. Aslında sık sık dile getirdikleri bu talebin demokrasiyle zerre-i miskal ilgisi yok.
Peki dertleri, karın ağrıları ne?
Anlatayım...
Günlerdir ardı ardına yayınlanan anket sonuçlarına bakarsanız, Millet İttifakı'nın oy oranının yüzde 35-39 bandında olduğunu ya da gösterildiğini görürsünüz.
Bu oran, onlara hayal ettikleri iktidarı da Cumhurbaşkanlığı'nı da getirmiyor. Bunun için yapmaları gereken tek şey var.
İttifaka almadıkları HDP'yi kazanmak.
Zaten görüyorsunuzdur. Günlerdir, kendi dertlerini unuttular, "HDP'ye nasıl baraj atlatırız" diye kılı kırk yarmaya başladılar. HDP barajı aşarsa AK Parti Meclis'te çoğunluğu kaybedecek.
Bu birinci hedefleri...
İkinci hedefleri ise, "Hapiste olmamalı" dedikleri, mağdur olduğunu, mazlum olduğunu ima ettikleri Demirtaş'ın yüzde 11-13 arası bir oy almasını sağlamak…
Böylece Cumhurbaşkanlığı seçimini ikinci tura bıraktırmak. Böylece Meclis çoğunluğuyla birlikte Cumhurbaşkanlığı seçimini de kazanmak.
Şimdi tam da bu noktada size bir senaryo sunacağım ve ardından bir soru soracağım izninizle...
Diyelim ki yaptıkları bu plan başarılı oldu.
25 Haziran sabahında Muharrem İnce ya da Meral Akşener'in Cumhurbaşkanı olduğu, Millet İttifakı'nın da Meclis çoğunluğunu ele geçirdiği bir Türkiye'ye uyandık.
Böyle bir durumda, Türkiye'yi aslında kim yönetir?
Sorduğum soru kafa karıştırıcı görünse de üzerine biraz kafa yorunca cevabın çok basit olduğunu fark edeceksiniz. Ya da siz hiç kafa yormayın, cevabı ben vereyim:
Böyle bir durumda Türkiye'yi HDP ve PKK yönetir!
İlk etapta uçuk gibi görünen bir iddiada bulunduğumun farkındayım. Lakin, aklıselim bir şekilde düşündüğünüzde, bu planla birlikte ülke yönetiminin aslında HDP ve dolaylı yollardan PKK'ya teslim edildiğini görür, anlarsınız.
Şöyle ki...
HDP, ittifak içinde olmadığı için Millet İttifakı'nı dışarıdan destekleyecek mi?
Destekleyecek!
Peki, HDP ile birlikte Meclis'te çoğunluğu sağlayabilen Millet İttifakı'nın, HDP'nin isteklerini yerine getirmeden bu çoğunluğu sürdürebilmesi, iktidarını devam ettirebilmesi mümkün mü?
Değil!
Farz-ı misal...
HDP, "Selahattin Demirtaş'ın ve içerideki KCK/PKK yapılanmasının serbest bırakılması için bir çalışma yapılmasını istiyoruz. Yoksa size olan desteğimizi çekeriz" diye bir şantajla gelmiş olsa...
Ya da "Önder Abdullah Öcalan'ın serbest bırakılması için gerekli olan kanuni düzenlemeler yapılmadan size destek vermeyeceğiz" şeklinde bir şartla gelmiş olsa...
Veyahut, "Türkiye El-Bab, Cerablus ve Afrin'den çekilmedikçe bu ittifakı dışarıdan desteklemeyeceğiz" demiş olsalar...
İttifakın bu taleplere itiraz etme, karşı çıkma şansı var mı?
Yok arkadaşım, yok!
"Yeter ki elimizdeki güç gitmesin, yeter ki Erdoğan ve AK Parti gelmesin" demekten ve bu isteğe boyun eğmekten başka şansı da çaresi de yok!
Bakınız!..
Ben bu satırları yazarken, İyi Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı adayı Meral Akşener basın mensuplarının sorularını cevaplıyordu. Bir gazeteci kendisine, seçilmesi hâlinde hapiste tutuklu bulunan HDP'li Selahattin Demirtaş'ı başkan yardımcısı yapıp yapmayacağını sordu.
Verdiği cevap şu:
"Benim açımdan etnik aidiyet üzerinden sorulduğu takdirde Kürt bakan da olur, Kürt başkan yardımcısı da olur, Alevi bakan da olur, Alevi başkan yardımcısı da olur."
Bu sözler ne anlama geliyor?
"Evet, Cumhurbaşkanı olursam, hapiste yatan Selahattin Demirtaş'ı yardımcım olarak tayin ederim" dışında başka bir manası var mı bu açıklamanın, söyleyin?
Sözüm ona en milliyetçisi böyle düşünüyorsa, günlerdir "Bizi bırakın, barajı aşması için HDP'ye oy verin" diyerek kendi seçmen kitlesine yalvaran Muharrem İnce ile Kemal Kılıçdaroğlu'nun nasıl düşündüğünü varın siz hesap edin...
Aslında hesap etmenize de pek gerek yok.
7 Haziran seçimlerinden sonraki atmosferi düşünün. Kemal Kılıçdaroğlu, HDP’nin de içinde olduğu yüzde 60’lık blokla Türkiye’yi yönetebileceklerini söyledi mi?
Söyledi!
Şimdi farklı bir şey yapacağına gerçekten inanıyor musunuz?
Allah'a ısmarladık...
12 Eylül 2019 | 25.475 Okunma
Kim bunlar?
09 Eylül 2019 | 13.005 Okunma
Yine yalan İmamoğlu, yine yalan!
07 Eylül 2019 | 8.850 Okunma
Düşünce özürlülüğü!..
05 Eylül 2019 | 7.939 Okunma
İmamoğlu'na kim operasyon çekiyor?
03 Eylül 2019 | 15.959 Okunma
TÜM YAZILARI