Üç aşamalı ceza kuralı…
Ülkemiz; gazetecilerin, siyasetçilerin, sanatçıların, sendikaların, derneklerin, vakıfların ve sosyal medya kullanıcılarının suç işleme merkezi hâline dönüştü. Gazetecisi eleştiri adı...
Ülkemiz; gazetecilerin, siyasetçilerin, sanatçıların, sendikaların, derneklerin, vakıfların ve sosyal medya kullanıcılarının suç işleme merkezi hâline dönüştü.
Gazetecisi eleştiri adı altında istediği hakareti eder, devlete ve millete istediği gibi söver. "Gel bakalım yargı önünde hesap ver" denildiğinde, "Nerede basın özgürlüğü" diye feveran eder.
Siyasetçisi terör örgütüne destek verir, terörle mücadele edenlere kâğıda kaleme gelmez küfür ve hakaretler savurur. Konu hesap vermeye gelince, "Bu ülkede dikta rejimi var" demeye başlar.
Derneği, odası, vakfı deseniz durum yine aynıdır.
PKK saldırdığında sesi soluğu çıkmayan haysiyetsizler, TSK bu saldırılara cevap verince, "Savaşa hayır" nutukları atarak teröre her türlü örtülü desteği verir. Hukuk çerçevesinde hesap sorunca, "Ya biz savaş istemiyoruz dedik. Bunun neresi suç?" diye aklımızla alay eder.
Sosyal medyayı zaten biliyorsunuz.
Atını itini nallayan devletin üzerine yürür. Şehit haberlerine sevinen, ölen leşlere üzülen, milletin millî ve manevi değerlerine küfreden bu sosyal medya fareleri yakalanıp hesaba çekilince bizim ülkenin sözde aydınları "Ağzını açan hapse giriyor" diye anırmaya başlar.
Gerçi "Hesaba çekiliyor" dediğime bakmayın.
Polis canını dişine, gecesini gündüzüne katıyor, suç işleyen bu şahısları yargı önüne çıkarıyor ama, gerisi tıs...
Kısa süre sonra bakıyorsunuz ki bu suçlular elini kolunu sallayarak dışarı çıkıyor. Çıkmakla kalmıyor, aynı suçların daha katmerlisini işlemeye başlıyor.
Yaşadığım mahallede şahit olduğum bir olayı anlatayım.
Bir kilo bonzai ile yakalanan zehir taciri mahkemede "İçiciyim" diyerek hapisten yırttı. Dışarı çıkar çıkmaz aynı işi yeniden yapmaya başladı.
Polis yakaladı, o yine "İçiciyim" diyerek çıktı. Polis tekrar suçüstü yakaladı, o yine çıktı.
Yani anlayacağınız insanlar artık suç işlemekten korkmuyor!
Niye?
Çünkü işlenen suçun karşılığı olan cezanın herhangi bir caydırıcılığı yok.
"Nasıl bir ceza olacak ki? Adamları darağacına mı çekelim?" diyenler olabilir.
Türkiye'nin bugünkü şartlarında bu mümkün değil elbet. Ama caydırıcı ceza dediğin de sadece idam değil zaten.
Sabah gazetesinin duayen kalemi Hıncal Uluç geçtiğimiz hafta bu konuda çok önemli bir yazı yazdı ve caydırıcı cezanın "Özgürlükler ülkesi Amerika"da nasıl uygulandığını önümüze koydu.
Okuduğumda, "İşte bu" dedim.