Abdülhamid
TBMM Başkanı Sayın İsmail Kahraman, Abdülhamid'in bizde Meclis açan ilk hükümdar olduğunu hatırlatarak "Ona vefa borcumuz var" diyor. Fakat Meclis'i kapatan da Abdülhamid'di. Meclis’i açtı diyerek...
TBMM Başkanı Sayın İsmail Kahraman, Abdülhamid'in bizde Meclis açan ilk hükümdar olduğunu hatırlatarak "Ona vefa borcumuz var" diyor. Fakat Meclis'i kapatan da Abdülhamid'di.
Meclis’i açtı diyerek ‘ulu’laştırmak da, kapattı diyerek ‘müstebit, gerici, yurtsever aydınları öldürttü, sürdü’ suçlamalarıyla onu tanımlamak da yanlıştır.
Bugünkü ideolojilere göre tarihe böyle ‘seçici’ bakmak tarihi anlamamızı zorlaştırır, tarih siyasi kavgaların aleti durumuna düşer. Öyle de oluyor zaten.
TARİHÇİLERİN HÜKMÜ
İkinci Meşrutiyet ilan edildiğinde İttihatçı Cavit Bey, Meclis’in 28 Aralık 1908 günkü oturumunda Abdülhamid dönemindeki eğitime değinerek “dimağları çürütmek, gözleri körletmek için hainane çalışma yapanlar”dan bahsetmişti. Halkı cahil bıraktığı lafları o zaman yaygındı. Halbuki François Georgeon, Stanford Shaw, Carter Findley, Feroz Ahmad, M.E. Yapp gibi tarihçiler Osmanlı tarihinde kız okulları dahil, eğitimin ve yüksek okulların en çok Abdülhamid döneminde yaygınlaştığını, Abdülhamid’in hem muhafazakâr hem modernist olduğunu belirtirler.
MODERNİST ABDÜLHAMİD
Muhafazakârlarımız Abdülhamid’i İslamcı politikalarından dolayı “ulu”laştırıyor; “modernist” tarafını görmüyor veya sadece altyapı gelişmelerine bakıyor.
Tarihçi Shaw, Abdülhamid dönemini “Tanzimat’ın zirvesi” olarak anlatır. Halbuki İslamcılara göre Tanzimat neredeyse bir “ihanet”tir! Abdülhamid 1876’da Mebusan Meclisi’ni açış nutkunda imparatorluğun nasıl geri kaldığını, güçsüz düştüğünü anlatarak aynen şu vurguyu yaptı:
“Bugünkü Avrupa medeniyetinin en evvel ülkemize ithal edilmesi...”
Bir Tanzimatçıdan ne farkı var bu sözlerin?