Bağımsız yargı
ADLİ yıl bu sene, daha önce hiç görmediğimiz şekilde açıldı. “Devlet geleneklerimize” çok değer veren Yargıtay Başkanı Sayın İsmail Rüştü Cirit niye “Külliye”yi...
ADLİ yıl bu sene, daha önce hiç görmediğimiz şekilde açıldı.
“Devlet geleneklerimize” çok değer veren Yargıtay Başkanı Sayın İsmail Rüştü Cirit niye “Külliye”yi tercih etti?
Elbette Cumhurbaşkanı Külliyesi “devletin ve milletin”dir, “milletin mekânı” bile denilebilir. Fakat Meclis daha çok “milletin mekânı” değil midir? Orada hiç adli tören yapılmadı; yapılamaz.
Zaten bu konuda belirleyici norm “bina”nın kime ait olduğu değil, “kuvvetler ayrılığı” ilkesidir.
Meclis “yasama” erkinin en yüksek makamı olduğu gibi, Cumhurbaşkanlığı da “yürütme” erkinin en yüksek makamıdır. Kuvvetler ayrılığı ilkesi, adli yıl töreninin “yasama” ve “yürütme” makamlarının dışında yapılmasını gerektirirdi.
Madem Yargıtay binası yeterli değil, Danıştay veya AYM’nin salonlarında yapılsaydı hiç siyasi tartışma konusu olmazdı.
‘YÜKSEK OTORİTELER’
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yargının “bağımsızlığı ve tarafsızlığı” konusundaki pek çok içtihatlarından birkaç örnek vereceğim.
Bir Rus şirketiyle Ukrayna şirketi arasında büyük bir ticari ihtilaf çıkmış, iş Ukrayna mahkemelerine intikal etmiştir. Miktar çok büyük... Ukrayna Cumhurbaşkanı ve Başbakanı, mahkemelerin “Ukrayna’nın milli çıkarlarını dikkate alarak” karar vereceğini söylüyorlar.
AİHM’nin 25 Temmuz 2002 günlü kararı şöyle:
“Ukrayna otoriteleri çeşitli defalar en yüksek düzeyde yargılamaya müdahale etmişlerdir. Bu müdahaleleri haklı göstermek için Ukrayna hükümetinin ileri sürdüğü gerekçeler ne olursa olsun, sözlerin içeriği ve tavırları, ‘bağımsız ve tarafsız yargı’ prensibi ile bizatihi bağdaşmaz niteliktedir.” (No: 48553/99, Paragraf: 80)
Denilebilir ki, bir ülkenin yüksek yöneticileri ülkelerinin milli çıkarlarını yargıya hatırlatmasın mı?
Fakat bir ülkenin adaletine herkesin güven duyması çok daha büyük bir milli çıkar değil midir?
‘GÖRÜNTÜ’NÜN ÖNEMİ
AİHM, birçok kararında yargının bağımsız ve tarafsız “olmasının” yetmediğini, “görüntü”nün de çok önemli olduğunu belirtir. AİHM Büyük Dairesi’nin 15 Ekim 2009 günlü kararından aynen aktarıyorum:
“Justice must not only be done, it must also be seen to be done.”
Yani Adalet gerçekleştirilmekle kalmamalı, bunun yapıldığı da görülmelidir.