İran ve Arabistan
İRAN ve Suudi Arabistan arasındaki jeopolitik çatışma, hem iki mezhep arasındaki ayrılıklardan besleniyor hem bu ayrılıkları büsbütün derinleştiriyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suudi Arabistan’ın...
İRAN ve Suudi Arabistan arasındaki jeopolitik çatışma, hem iki mezhep arasındaki ayrılıklardan besleniyor hem bu ayrılıkları büsbütün derinleştiriyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suudi Arabistan’ın yaptığı idamları “ülkenin iç işi” olarak niteledi. Bu noktada akla birçok soru gelir:
Böyle ise Mısır’da henüz infaz edilmemiş idamlar ve İran’da infaz edilmiş olan idamlar da bu ülkelerin “iç işleri” değil midir?
Aslında temeldeki sorun, bu ülkelerde “hukuk devleti”nin olmamasıdır. “İdam cezası”nın yanlışlığı bir tarafa, bu üç devletteki idam kararlarının hukuki değil siyasi olduğu besbellidir ve asıl sorun budur.
İDAMLARA KARŞI TAVIR
Mısır’da idam kararlarını verdirten darbe rejimidir; İran ve Arabistan’da ise “mezhep”
teokrasileridir. Türkiye açısından doğru tavrı Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş ifade etti:
“Siyasi idam cezalarının uygulanmasının hiçbir şekilde bölge barışına bir katkısı olmayacaktır. Biz siyasi idam cezalarının hepsine karşıyız.” (4 Ocak)
Türkiye, İran’la Suudi Arabistan arasındaki mezhep temelli bu jeopolitik rekabette taraf olmamalı, AB üyeliğine aday bir hukuk devleti olarak idamlara karşı olduğunu ifade etmelidir.
Fıkıh Profesörü Hayrettin Karaman da bu konuda doğru bir tavır sergiledi. Kendisi Sünni geleneğe sıkıca bağlı olduğu halde dünkü Yeni Şafak’ta “Her iki cephedeki idamlar İslam’a aykırıdır ve ona büyük ölçüde zarar vermektedir” diye yazdı.
Prof. Karaman’a göre bu idamlar “İslam’a aykırıdır” ama her ikisi de teokratik devlet olan İran’da da Arabistan’da da idam kararlarını dini otoriteler onayladı!
Burada olağanüstü derecede önemli bir sorun karşımıza çıkıyor: Hukuk sorunu!
İSLAMCI GELENEK
Suçlar ve cezalar modern hukuk sistemlerinde olduğu gibi net ve somut olarak tanımlanmazsa... Dahası, mahkemeler zihnen ve yapısal olarak bağımsız ve tarafsız olmazlarsa o ülkede adalet de olamaz!
Sorun siyasi gücün adil olup olmaması değil, yargının bağımsız olup olmamasıdır.
Bu gerçeğe hepimiz ve bilhassa İslamcılar çok dikkat etmelidir. Bilhassa İslamcılar diyorum; çünkü genelde fıkıh kitaplarını çağımızda hukuk için yeterli saydıkları gibi yargının halifeden, kraldan veya başkandan bağımsız olabilmesi için nasıl bir yapılanma gerektiği konusunda da düşünceler geliştirmediler.
Prof. Ahmet Akgündüz’ün “Örnek İslam Anayasaları” diye tercüme ederek yayınladığı metinlerin hiçbirinde, yargıyı bağımsız kılacak bir yapılanma yoktur.
Bizde İslamcılık akımının kendi tarihimizi unutarak Mısırlı Seyyid Kutup ve Pakistanlı Mevdudi gibi siyasal İslamcılardan etkilenmesi ciddi talihsizlik oldu.
Halbuki kendi tarihimizde Cevdet Paşa gibi büyük bir din âlimi hukuki modernleşmeye öncülük etmişti, İkinci Meşrutiyet İslamcıları da modern hukuka büyük önem vermişlerdi.