Merkez ve kenar
CUMHURBAŞKANI Erdoğan'ın FETÖ'yü anlatırken söylediği şu sözler, Türkiye'deki dip dalgalarını yani temel sosyolojik faktörleri izah ediyor: “Şerif Mardin’in ‘çevre’ olarak ifade ettiği...
CUMHURBAŞKANI Erdoğan'ın FETÖ'yü anlatırken söylediği şu sözler, Türkiye'deki dip dalgalarını yani temel sosyolojik faktörleri izah ediyor:
“Şerif Mardin’in ‘çevre’ olarak ifade ettiği daha önce dışlanmış, ötekileştirilmiş tüm kesimleri merkeze taşıma çabamızdan bu kesimin de istifade etmesini sağladım...”
Osmanlı’dan devraldığımız, Cumhuriyet döneminde de ideolojik olarak keskinleşen “merkez” ile “çevre” (periferi) arasındaki sosyolojik farklılaşma, hatta çelişki, Türkiye’nin temel dinamiğidir.
Ben “çevre” yerine daha anlamlı olan “kenar” terimini kullanırım.
Batı’da Max Weber’in, bizde Şerif Mardin ve Sabri Ülgener hocalarımızın geliştirdiği bu teori, “modernleşme” tarihimize ışık tutuğu gibi, bugün de “kutuplaşma” dahil pek çok sorununu izah edebilecek niteliktedir.
OSMANLI’DAN BERİ
Avrupa tarihinde sınıf çelişkilerine dayalı sosyal hiyerarşi, bizim tarihimizde “devlet” kurumuna göre oluştu: Bizde “merkez”, devlet ve onunla iktisadi, hukuki, siyasi güç bağları olan ve daha çok bürokratik karaktere sahip yüksek tabakalardır. Bunlar “havas, devletlu, askeriye” denilen Osmanlı elitleridir.
Kenardaki halka “reaya, avam, sunuf-ı ahali” derlerdi.
Merkezdeki “ulema İslam’ı” ile kenardaki “halk İslam’ı” bile hayli farklıdır.
Batı’da modernleşmeyi burjuvazi geliştirdi, bizde ise “merkez” yani modern eğitimli asker-sivil bürokrasi...
Cumhuriyet’i bunlar kurdu.
Yakup Kadri gibi Atatürk’ün en yakınındaki kalemler, Cumhuriyetçi elitlerle “kenar”daki ahali arasında nasıl sert çelişkiler olduğunu çok ayrıntılı olarak anlatır. Şapka devrimi ve dini hayata müdahaleler bu çelişkiyi derinleştirmişti.