Milli irade
BAŞBAKAN Davutoğlu dünkü konuşmasında yine "milli irade" vurgusu yaptı.Bunun üzerine nicedir yazmak istediğim yazıyı bugün yazıyorum.Benim mahallem, “merkez sağ” denilen sosyolojik ve siyasi akımdır. Ben...
BAŞBAKAN Davutoğlu dünkü konuşmasında yine "milli irade" vurgusu yaptı.
Bunun üzerine nicedir yazmak istediğim yazıyı bugün yazıyorum.
Benim mahallem, “merkez sağ” denilen sosyolojik ve siyasi akımdır. Ben buna “Özal-Menderes çigisi” de derim. Merkez sağın iki temel önceliği olan “kalkınmacılık” ve “milli irade” kavramını savunurum. Devrimci değil evrimci olmasını, “milli-manevi değerler” referansını da doğru buluyorum.
Fakat kuvvetle benimsediğim “milli irade” kavramının otoriter yorumunu eleştiriyorum.
KÖKENİ JAKOBEN
Muhafazakârlarımıza belki sürpriz gelir ama “milli irade” Fransız devriminde Jakobenlerin kavramıdır. Mutlak krallık devrimle yıkılmış, yerine “halkın matlak hâkimiyeti” gelmişti. Bu, hür seçimler demek değildi. Devrimcilerin millet adına “kayıtsız şartsız” hâkimiyetiydi.
Bu anlayışın teori babası olan Rousseau’nun meşhur sözü: “Kral sınırlanır, halk sınırlanmaz.”
Bu sebepten “kuvvetler birliği” ilkesi Fransız cumhuriyetinin başlangıçtaki ilkesi oldu. Bizde de Kurtuluş Savaşımızda ve Tek Parti döneminde “hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir”.
Dışa karşı kayıtsız şartsız bağımsızlık; Kurtuluş Savaşımızın ruhu.
Fakat içeride?
Tek Parti bu otoriter “milli irade” nin temsilcisidir, “kuvvetler birliği” ilkesi kabul edilmiştir.
Benim “Atatürk’ün İhtilal Hukuku” adlı kitabımın konusu budur.