“İslâmî yönetim” derken…

Son haftalarda, Suriye’de yaşanan süreç hakkında yaptığım bütün konuşmalarda şu soru mutlaka soruluyor: “Nasıl bir yönetim modeli oluşturulacak? İslâmî bir yönetim mi, yoksa demokrasi mi?” Muhataplarımı biraz yoklayınca, demokrasiyi “Batı kaynaklı” olduğundan dolayı tamamen reddettiklerini, “İslâmî yönetim” derken de tam olarak neyi kastettiklerini net şekilde bilmediklerini, bazı dilek ve temennilerden ibaret cümleler kurduklarını fark ediyorum. Örneğin şu sorulara verilen cevapların hep muğlak

https://w.soundcloud.com/player/?url=https%3A//api.soundcloud.com/trac

Son haftalarda, Suriye’de yaşanan süreç hakkında yaptığım bütün konuşmalarda şu soru mutlaka soruluyor: “Nasıl bir yönetim modeli oluşturulacak? İslâmî bir yönetim mi, yoksa demokrasi mi?” Muhataplarımı biraz yoklayınca, demokrasiyi “Batı kaynaklı” olduğundan dolayı tamamen reddettiklerini, “İslâmî yönetim” derken de tam olarak neyi kastettiklerini net şekilde bilmediklerini, bazı dilek ve temennilerden ibaret cümleler kurduklarını fark ediyorum. Örneğin şu sorulara verilen cevapların hep muğlak ve teorik kaldığını görüyorum: “Bir yönetimi İslâmî kılan şey nedir?”, “Sistem anlamında İslâmîleşmekten söz ettiğimizde, mesela seçimlerin yapılması İslâm dışı bir uygulama mıdır?”, “Seçim pratiğini İslâmî sistemin dışına itersek, devlet başkanı ve yönetici kadro hangi usulle belirlenecektir?”, “İslâmî bir sistemde, devlet başkanının değişmesi icap ettiğinde, nasıl bir mekanizma işletilecektir?”, “İslâmî bir yönetim, hâkim olduğu coğrafyada hiçbir günahın işlenmemesine mi odaklanmalıdır? Peki, bu mümkün müdür?”, “İslâmî bir yönetimde, Müslümanca hayat yaşamak istemeyenlere nasıl muamele edilecektir?” Sorular bu minvalde uzayıp gidiyor.

“İnsanoğlunun tarih içinde ulaştığı en mükemmel yönetim usulü” olarak sunulan demokrasinin çok sayıda ciddi arızayı beraberinde getirdiği malum. Bugün dünya çapında demokrasiye yönelik eleştirilerin yaygınlaşmasında ve “anti demokratik” yönetimlere ilginin artmasında, aynı arızaların tesiri büyük. Demokrasiye getirilen İslâmî eleştirilerse, daha çok, “İlâhî kanunlar yerine beşerî kanunlarla yönetim” ve “insanoğlunun tek karar mercii haline getirilmesi” noktasında yoğunlaşıyor. Peki, tamamen şeffaf ve modern standartlara uygun yapılacak seçimlerle Müslüman kadroların işbaşına gelmesi ve kuracakları yönetimde de tümüyle “İslâmî ilkeleri” tatbik etmeleri mümkün mü? Pratikteki birçok zorluğa rağmen, teorik olarak mümkün.

Suriye örneği üzerinden ilerleyelim mesela. Her alanda harabeye dönmüş bir ülkeyi ayağa kaldırmak üzere işbaşına gelen Ahmed Şara liderliğindeki yeni yönetimin aşağıdaki dört ilkeyi öncelikli şekilde benimsediği görülüyor. Parantez içi yorumlar bana ait:

* Aksamadan işleyen bir adalet mekanizmasının kurulması

(Böylece toplumdaki istisnasız herkes kendisini güvende hissedecek, herhangi bir durumda adaletsizliğe uğramayacağının bilincinde, huzurlu biçimde yaşayacaktır.)

* Asayişin ve sulhun sağlanması

(Beden dokunulmazlığından seyahat emniyetine, devlet her konuda vatandaşlarının günlük hayatında asayişin ve sulhun korunmasının garantörüdür. Asayiş ve sulhun ihlali, caydırıcı biçimde cezalandırılacak, suiistimallere kapı aralanmayacaktır.)

* Hayrın teşvik edilerek şerrin frenlenmesi

(Devlet, vatandaşlarının akıl, ruh ve beden sağlığının korunmasından birinci derecede sorumludur. Bu noktada alınacak siyasî ve sosyal tedbirlerin hepsi, devletin uhdesindedir. Toplum sürekli iyiliğe teşvik edilecek, kötülüklerin önü kapatılacaktır. Ancak bu yapılırken tepeden inme yasaklarla ve zorlamayla hareket edilmeyecek; her alanda kapsamlı bir eğitim ve bilinçlendirme faaliyeti ortaya konacaktır. Böylece “İslâmî bir atmosfer” ve onun getireceği “sosyal davranış kodları” tedricî biçimde kendiliğinden oluşacaktır. Neticede, İslâm’ın pratik emir ve yasaklarına uymayı tercih etmeyenler bile, genel atmosfere uyum sağlayacaktır.)

* Refahın dengeli bir şekilde dağıtılması

(Ekonomik kaynakların halk katmanları arasında dengeli bir şekilde dağıtılması ve asgari bir refah düzeyinin oluşturulması, devletin aslî vazifelerindendir. İslâm’da zekât müessesesi, söz konusu dağıtımın en pratik vesilelerinden biridir.)

Kaynaklar dikkatle tetkik edilirse, siyaset kurumundan ve herhangi bir yönetimden İslâm’ın beklediklerinin de bu dört ana esas -ki bunlara bazı alt kategoriler eklenebilir- etrafında şekillendiği rahatlıkla anlaşılır. Dolayısıyla söz konusu hedefleri gerçekleştirebilen bir yönetimin “İslâmî” olduğu söylenebilir. İdarenin yöntemi, adı, kurumları vb. tamamen sahih örfe ve o günün İslâm’a aykırı olmayan kabullerine dair detaylardır. Öte yandan, bu hedefler tahakkuk etmediğinde “İslâmî yönetim”den bahsetmek de mümkün değildir. İsterse o yönetimin adı “İslâm cumhuriyeti”, “İslâm emirliği”, “Hilâfet” vb. olsun.

Bütün dünya gibi Türkiye Müslümanları olarak bizim de dikkatle izlediğimiz Suriye örneği, İslâm siyaset literatürünün zenginleşmesi adına dikkat çekici bir tecrübe olacak gibi görünüyor.

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
“İslâmî yönetim” derken… 01 Şubat 2025 | 106 Okunma Hamas ve Yeni Suriye 29 Ocak 2025 | 224 Okunma Şam’a ilk sefer 25 Ocak 2025 | 237 Okunma Doha’dan bakınca… 22 Ocak 2025 | 182 Okunma Yeni Lübnan 18 Ocak 2025 | 220 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar