Madalyonun öbür yüzü
Konferanslarda en çok karşılaştığım sorulardan biri şudur: “İsrail, bunca askerî gücüne ve uluslararası desteğine rağmen, Mescid-i Aksâ’yı neden yerle bir etmiyor? İslâm...
Konferanslarda en çok karşılaştığım sorulardan biri şudur: “İsrail, bunca askerî gücüne ve uluslararası desteğine rağmen, Mescid-i Aksâ’yı neden yerle bir etmiyor? İslâm dünyası da cılız bir kınamadan öteye geçecek durumda değilken üstelik…” Sorunun alt metninde, İsrail’i “istediğini istediği şekilde yapan”, “durdurula-mayan” ve “sınır çizilemeyen” bir güç olarak tasavvur etme alışkanlığı yatıyor. İsrail’in kayda değer bir istihbarat ve saldırı kabiliyetinin bulunduğu doğru. Ama karşımızda “her şeye kâdir” bir gulyabani yok. İsrail’in hem kendi iç bariyerleri hem de onu dışarıdan kuşatıp sınırlayan haricî şartlar var. Her ülke gibi.
1967’de Siyonistler Kudüs’ü ve Mescid-i Aksâ’yı işgal ettikleri zaman, ordu radyosundan yapılan ilk anonslarda “Tapınak Tepesi artık bizim elimizde!” vurgusu çok baskındı. Kudüs’ün Müslüman halkı, Aksâ’nın kaderine dair endişe ve merak içindeydi. Ancak ilginç bir sürpriz yaşandı: İsrail Savunma Bakanı Moşe Dayan, Yahudi kamuoyunun protestolarına rağmen, Mescid-i Aksâ’nın kontrolünün Müslümanlara bırakılacağını duyurdu.
İşgalle birlikte Kubbetu’s-Sahra’nın tepesine dikilen İsrail bayrağının indirilmesi emrini vermekle işe başlayan Dayan...