‘Anahtar’ meydana çıktı!
“Meşum müjde”yi 1980’lerin sonunda Prof. Şerif Mardin vermişti. Türkiye toplumunun sosyo-politiğinde bugün karşımıza çıkan “kültürel” yarılmaya dair yaklaşık 30 yıl...
“Meşum müjde”yi 1980’lerin sonunda Prof. Şerif Mardin vermişti. Türkiye toplumunun sosyo-politiğinde bugün karşımıza çıkan “kültürel” yarılmaya dair yaklaşık 30 yıl önce üretilen öngörü şuydu: İleride Türkiye, biri İslâmî, diğeri laik iki “ulus”a ayrışabilir...
Mardin’in toplum ya da topluluk bile demeyip “ulus” (nation) tefriki üzerinden şekillendirdiği bu öngörü, bugün esas itibarıyla gerçeklik kazandı denilebilir.
Ancak Türkiye’de “İslâm-ideoloji-siyaset” ilişkisi üzerine sosyolojik yaklaşımın bu duayen isminin öngörüsünde eksik olan, onun “ulus” dediği bu iki toplumsal-kültürel segmentten “İslâmi” olanın kendi iç-iktidar mücadelesi doğrultusunda bir ikinci ayrışmaya uğrayabileceğiydi.
Ve elbette böylesi “İslâm-içi” ayrışma ve çatışma dinamiğinin çok daha keskin, şiddetli ve yakıcı sonuçlarla karşımıza çıkabileceğiydi.
Doktora çalışmamın konusunu oluşturan İslâmi tarikat çevresi üzerine uzun süreli bir alan araştırması gerçekleşirdiğim dönemde bu İslâm-içi rekabet ve çatışma sürecinin nasıl amansız ve acımasız bir seyre sahip olduğunu gözlemleme- deneyimleme imkânına sahip oldum ben...
Bu, anlaşılırdı. Çünkü hedef kitle aynı olunca rekabet, böylesi bir hedef kitle ile işi olmayan “dış” odaklarla olduğundan çok çok daha kritik ve şiddetli seyrediyordu.
Korkunç bir darbe girişimi ile halihazırda ruhsal ve zihinsel anlamda paralize olmuş Türkiye toplumunun değerlendirmesini yapmanın yolu, böylesi bir İslâm-içi iktidar çatışması üzerinde odaklaşmaktan geçiyor.
Türkiye’de 2000’lerin başından itibaren ülkenin dindar-muhafazakâr (İslâmi) kesimlerine hitap eden siyaset, laik/seküler toplum kesimlerini temsil eden siyasi paydaşlar karşısında niceliksel bir üstünlük sağladı.
Fakat işte İslâmi temelde siyaset yapan blokun kendi içinde kırılması, (“Parti-Cemaat” olarak) öylesine dehşet verici bir iç-iktidar çatışmasını beraberinde getirdi ki bunun en son aşaması şu lânet olası darbe girişimi... Ve de tabii sonrasında gelen OHAL cenderesi...
Ne hazin bir Türkiye’de yaşadığımızı görün! 14 yıldır süregelen din üzerinden siyaset yapma ısrarı, bu ülkede dindar-muhafazakâr “ulus”la (isterseniz “ümmet” deyin!) modernseküler “ulus”u ölesiye-öldüresiye karşı karşıya getirmedi.
Dinin de, İslâm’ın da ölçüsüne, tapusuna, anahtarına talip ve “Doğru İslâm bende” diyen iki kesimi karşı karşıya getirdi.
Din adına siyaset, din adına daha da keskin ve kanlı bir iç-çatışmaya yol açtı.
Darbeye de, iç-savaş koşullarına da dindarmuhafazakâr toplum segmentinin, laik toplum segmentiyle çatışmasından gelmedik. Dindarmuhafazakâr segmentin siyaseten kendi iççatışmasından geldik.
Ve bu süreçte, Türkiye’nin oran olarak hiç ama hiç azımsanmayacak nicelik ve nitelikteki laik/seküler toplumu, içerisine düştüğümüz kanlı çatışma sürecinde huzurun, barışın ve kardeşliğin kilitini açacak bir “anahtar” konumuna geldi.
Bu “anahtar”, dün Taksim’deydi.