‘Ben İslâm’ım!.. İslâm benim!’
İran’la şu ara yine “papaz olundu”. Yadırgamadık, hanidir alışığız çünkü bu ülkeyle böyle inişli-çıkışlı münasebete… Bir bakmışsınız İran...
İran’la şu ara yine “papaz olundu”. Yadırgamadık, hanidir alışığız çünkü bu ülkeyle böyle inişli-çıkışlı münasebete… Bir bakmışsınız İran baş tacı. Sonra bir de bakıyorsunuz İran yerin dibine geçirilmekte.
Bugünkü tablo aslında İslâm-içi güç ve nüfuz mücadelesinin bir tezahürü ve ezelden beri İslamiyet’in yayıldığı topraklarda karşımıza çıkar. Bu İslâm-içi mücadelede karşılıklı olarak en bilindik hamle de Müslüman rakibi “tekfir etmek”tir.
Tekfir, bir Müslümanı küfre, kâfirliğe, yani İslâm-dışılığa nispet etme, denk sayma ameliyesi… Haricîlerin ortaya çıkışından, dolayısıyla İslâmiyet’in erken dönemlerinden beri de karşımızda. Müslüman toplumu kendi kontrolünüze alma yolunda size rakip olanları devre dışı bırakmak için yaygın bir strateji bu. Körfez ülkelerini ziyarete giden Cumhurbaşkanı’nın Bahreyn’de yaptığı konuşmada İran’a yönelik sözlerine bakınca da bir “tekfir” kokusu almamak neredeyse olanaksız. Zaten İran’ın tepkisi ve iki gündür gerilen ilişkiler de bu yönde düşünmeyi teşvik ediyor.
Erdoğan, İran’ı Irak ve Suriye ağırlıklı Ortadoğu politikasında “Pers milliyetçiliği” yapmakla itham etti. Ardından bir dizi kalemşör de tabiri yaygınlaştırma yolunda harekete geçtiler.
***
Hey gidi günler, gel de Erbakan Hoca’yı yâd etme!..
Tayyip Erdoğan’ın İstanbul İl Başkanlığı’ndan Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na yol tuttuğu Refah Partisi’nin genel başkanı olarak Necmettin Erbakan, iktidar şansı yakaladığı REFAHYOL hükümeti kurulur kurulmaz (28 Haziran 1996) ilk yurtdışı ziyaretini İran’a yapmıştı.